Derleyen: Deniz Karakurt
Kaynak Kişi: Suat Duman

Köylüler kışın köy odalarında boş zamanlarını değerlendirmek ve düğünlerde eğlenmek için aralarında oyunlar çıkarırlar. Böylece öteden beri süregelen oyun geleneğini devam ettirmiş olurlar. Günlük hayatın çeşitli yönlerini konu edinen bu oyunlar, eğlendirici bir yapıya sahip olmakla birlikte yeni yetişen nesle toplumsal yaşayışın kurallarını da öğretir. Yıldızeli yöresinde genellikle düğün ve köy odalarında oynanan oyunları iki başlık altında toplayabiliriz.

Şaka Oyunları: 2 örnek verilecektir.

Ayakkabıya Girme: Köy veya düğün odasında oturanlardan biri, sohbet arasında “ayakkabısının içine girebileceğini” iddia eder. Bunu üzerine birisiyle iddiaya girilir. Dışarıdan getirilen bir ayakkabı içine oyuncu birkaç kez balıklama atlar; ama bir türlü ayakkabıya giremez. Bunun sebebinin göz değmesi olduğunu söyler ve oyunu bilmeyenlerden birinin gözlerinin tutulmasını ister. Gözleri tutacak kişinin ellerine kömür karası veya un sürülmüştür. Gözler tutulur ve gözü tutulan kişinin yüzü, kömür karası veya unla iyice boyanır.

Yıldızlara Bakma: Kalabalık bir ortamda, konuşulanların bittiği, ortamın sessizleştiği bir anda bir kişi “ceketin kolundan baktırıp yıldızları gösterebileceğini” iddia eder ve orada bulunanlardan birine bunu tatbik eder. Oyunu yapanın adı Ahdar Hacâ’dır. “Benim adım Ahdar Hacâ, ben adımı sorduğumda söylemelisin!” der. Ceket, oyunun kurbanının kafasına sarılır ve ceketin kolundan yukarı bakabilmesi sağlanır. Ahdar Hacâ, ceketin kolundan: “ Benim adım ne?” diye sorar. O da cevap verir: “Ahdar Hacâ!” Bunu üzerine ceketin kolundan bir sürahi su akıtılır.

Bu türden sayılabilecek “değirmen, tarla bölüşme, kim vurdu, tabaktan tabağa su geçirme” gibi oyunlar da vardır.

Beceri Oyunları: 2 örnek verilecektir.

Kayış Kızdı: Sekiz-on kişi, ayakları birbirine temas edecek şekilde karşılıklı oturur. Dizler biraz kırılarak altta kayışın (kemerin) geçebileceği kadar bir boşluk bırakılır. Kayış, el yordamıyla bacaklar altından hızlı bir şekilde geçirilerek döner. Bu esnada kayışın kimde olduğunu ortada duran ebeye fark ettirmemek için ellerle yere vurularak gürültü çıkarılır. Ebe görmeden kayış bacaklar altından çıkarılarak sırtına vurulur. Ebenin tek tahmin hakkı vardır. Vuran kişi bulunana dek oyun devam eder. Kayışı yakalatan ebe seçilir.

Koz Kısma (Goz Gısma): Hızlı konuşabilmeye, duraksamamaya ve dikkate dayalı bir oyundur. Herkes kendine bir eş seçer ve eşler, ayaklarını birbirlerine yaslayarak karşılıklı otururlar. Ayaklar karmaşık bir şekildedir; fakat birbirlerini uyarabilmeleri için eşlerin ayakları temas eder durumdadır. Oyunculardan biri, “Ey, eşim eşim! İstanbul’dan dokuz goz geldi, bunu gıssa gıssa kim gısar?” diye eşine sorar. Eşi de oyunda bulunanlardan birinin adını söyler: Mesela “Ahmet gısar!” Kime “gısar” denmişse sözü onun eşi alır ve kendi eşini savunur. Kendi kendini savunan, duraksayan, dili sürçen yanar ve “goz gısmış” olur. Dokuz hatadan sonra oyun biter ve hata yapanlara seyredenler tarafından ceza verilir. (Türkü söyleme, hayvan taklidi yapma vb.)

Ayrıca bu türden sayabileceğimiz “kabak, turp, yüzük saklama, askerlik” gibi oyunlar da vardır.

Derleyen: Deniz Karakurt
Kaynak Kişi: Suat Duman