Türkçe'nin kendi olanakları ile doğru kullanılmasının sağlanması, yabancı kelimelerden arındırılması veya dışsal etkilerden korunması yönünde belirli bir düzeyde de olsa, malesef toplumun tüm kesimlerince önemsenmese de yine de oluşmuş bir bilinç vardır. Bu bilinçlenme dilin yazılı veya sözlü olarak kullanımında bazı duyarlılıkları beraberinde getirmektedir, öyle de olmalıdır. Yazım kurallarına uyulması, doğru seslendirme, anlaşılır olma, sokak ağzının terkedilmesi, yabancı dillere özentiden kaçınma gibi pek çok temel unsur sıralanabilir. Bunlar gerçekleştirilirken zorlama denebilecek tercihlere de rastlanmaktadır. Mutlaka Türkçe sözcüklerle konuşabilmek veya yazabilmek adına toplumun ortak belleğinde tüm herkesçe bilinmeyen halk ağzından alınma veya türetme sözcükleri yoğun olarak kullanma o yazıdaki iletişimi koparma noktasına bile götürebilmektedir. Okuyucu, anlamadığı kelimelerle dolu bir yazıyı okumaktan vazgeçerek bırakabilmektedir. Bu nedenle bu tür sözcüklerin kullanımını yazının bağlamı da dikkate alınarak sınırlı tutmak ve gerektiğinde dipnot ve parantez içi açıklamalarla anlaşılır hale getirmek gerekir.

Dilin doğru kullanılmasına yönelik duyarlılık gösterilip buna uygun davranmaya çalışılırken ya da bu yönde çalışmalar yapılırken çeşitli gerekçelerle açıklama yapmak gereği hissedilmektedir.  Tam da bu noktada karşımıza sıklıkla kullanılan Türkçeleştirme kavramı çıkmaktadır. Dilimizin doğru kullanılmasına yönelik olarak yapılan her araştırmada veya her girişimde böylesi bir tanımlamanın sıklıkla da yanlış veya gereksiz olarak yer aldığına rastlıyoruz.

Türkçeleştirme ifadesinin bağlamını doğru seçmemiz gerekir. Yani Türkçe'ye katkı sağlamak adına yaptığımız her çalışma için bu kavramı kullanmak yerinde değildir. Yabancı bir kelimeye Türkçe bir karşılık ilk kez türetiliyorsa doğru bir tanımlamadır. Ancak zaten halk dilinde var olan bir kelimeyi yeniden kullanıma kazandırmaya çalışıyorsak veya kullanılan bir sözcüğü tanıtarak yaygınlığını artırma yönünde bir çaba gösteriyorsak bu durumda bu ifade tamamen yanlış olmasa bile kapsamından kayma göstermiş olmaktadır. Bunun yerine "Türkçesini kullanmak" veya "Türkçe karşılığını yeğlemek" ifadeleri daha doğru görünmektedir. Özetle bu kavramı yanlış yerlerde aşırı derecede fazla kullanmak dilimizin -tabir caizse- sürekli olarak Türkçeleştirilmeye muhtaç eksik nitelikte hatta yabancılaşmış melez bir dilmiş gibi algılanmasına yol açar. Belirli düzeyde yozlaşma tehlikesi vardır ve önlem alınmalıdır. Yine de her şeye rağmen yeryüzündeki pek çok dil ile karşılaştırıldığında oldukça iyi durumdadır. Elbette ki bunun gerçekleştirilmesini sağlayan kişi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun ise en azından başlangıç noktası olarak örnek aldığı kişi ise Karamanoğlu Mehmed Bey'dir. Onlardan aldığımız hız ve enerji ile devam ediyoruz yolumuza. 100. Yılımıza geri sayım devam ederken ikisini de rahmet ve minnetle anıyoruz.