Baştan belirtmek isterim ki bunlar kişisel görüşlerimdir, itiraz edilebilir, tartışmaya açıktır. 

Dilbilgisi açısından bakıldığında dışsal etkenler Türkçe'de bozucu etkiler ortaya çıkarmıyor, en azından günümüzde öyle bir tehdit bulunmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani cümle dizilimi, tamlamalar gibi konularda Türkçe kendi yapısına uygun olarak kullanılmaktadır. Aksi yöndeki bireysel tercihler çok da ilgi görmüyor. Anlaşılmaz bulunuyor. Eldeki kullanımda olan mevcut tek yabancı tamlama türü Arapça kökenli eklerle oluşturulmaktadır. Örneğin: Heyet-i Temsiliye, Müdafa-i Hukuk gibi... Bunlardaki ekler günümüzde çoğu zaman tire işareti ile gösterilmektedir. Bu tamlamalar da sınırlı (özel tarihsel konular gibi) bir kullanıma sahiptir. Bunun dışında dilbilgisi açısından yabancı bir etkinin var olduğunu söylemek çok zordur. Yani geriye kalan en önemli konu yabancı kökenli sözcükler sorunudur. 

Sürekli olarak belirttiğim üzere yabancı kelimelerin yerine Türkçe olanların yerleştirilmesindeki en önemli etken doğru bulunmuş karşılıkların ilkokuldan başlayarak ders kitaplarında kullanılmasıdır. Kendi kişisel tahminlerime göre bu yolla yüzde seksene yakın olumlu sonuç elde edilebilmektedir. Tamamı mümkün olamaz çünkü ne yapılırsa yapılsın halk kulağı kimi zaman bazı sözcükleri kendine uygun bulmaz. Ancak yüzde seksen hatta yetmiş veya altmış bile çok yüksek bir orandır. Bunun dışındaki ders kitaplarını esas almayan bütün girişimler ne yazık ki büyük oranda başarısız olmaya mahkumdur (tamamen demiyorum o yüzden çabalamayı sürdürüyoruz). Ayrıca basın yayın organlarına getirilecek kurallar da etkili olacaktır belirli bir oranda. Bu nedenledir ki dilin korunmasında devletin yaklaşımı çok önemlidir.

Ancak değinmek istediğim diğer bir husus ise şudur. Her yabancı kökenli sözcüğe mutlaka Türkçe bir karşılık bulmak zorunda mıyız? 

Dilimizi olabildiği kadar kendi olanakları ile kullanmaktan yana olduğum zaten apaçık ortadadır. Mesela bireysel olarak kendi izlediğim yol şu şekildedir. Özellikle yazarken (ama çok da fazla takılmadan, yazma sürecimi kesintiye uğratmayacak biçimde) kullandığımı farkettiğim yabancı kökenli sözcükleri Türkçe olanlarla değiştirmeye çalışırım. En sonda yine yazıyı gözden geçirirken uyumu bozmayacak düzeyde gözüme takılanların bir bölümünü daha değiştiririm. Benim bireysel tercihim bu yöndedir.

Asıl konuya dönecek olursak... Her yabancı kelimenin mutlaka bir Türkçe karşılığı olmalı mı? Günümüzde tüm dünyada geçerli uluslararası ortak terminolojik bir alan oluşmaktadır. Bunlar geldiği köken dildeki biçimini (geçtiği dillerde söyleyiş farkları oluşarak da olsa) muhafaza etmektedir. Özel adlarda daha çok olmakla birlikte genel kavramlarda da giderek artan oranlarda rastlanmaktadır bu örneklere. Mesela Pentagon (mecaz yoluyla ABD Savunma Bakanlığı) kelimesini geometride Türkçe "beşgen" olarak kullanmamız gerekse de özel anlamında orijinal söyleyiş yeğlenmelidir. Malum hastalığın adı olan Korona sözcüğünü Türkçeleştirmeye çalışmaya gerek yoktur. Bazen genel kavramlar özel anlamlarla özdeşleşir. "Hadis" kelimesi İslam Peygamberinin söylediği sözler anlamına gelmektedir. Bu uluslararası ortak literatüre Arapça üzerinden bu şekilde geçmiştir. Buna Türkçe bir karşılık bulmaya çalışmanın çok da gerekli olduğuna inanmıyorum. Bu şekilde binlerce örnek bulunabilir. 

Röntgen sözcüğünü Türkçeleştirmeye çalışmak çok da anlamlı değildir çünkü buluşu yapan kişinin adına hürmeten oluşturulmuş bir kavramdır, ancak Stetoskop kelimesine mutlaka Türkçe bir karşılık bulunmalıdır.

Benim kendi dikkat ettiğim diğer bir ölçüt ise şudur. Yerine Türkçesini koymaya çalıştığımız kavram bizim dilimizde daha önceden var mıydı buna bakılmalıdır. Öyleyse zaten çok da fazla düşünmeye gerek yoktur. Sincap yerine zaten daha önceden Çekelez deniyorsa  gönül rahatlığı ile bize ait olanı ders kitaplarına yazabiliriz. Olmayanları ise ayrıca değerlendirmek gerekir. 

"Afiyet olsun!" demeden önce başka bir şey deniliyor muydu? Evet, üstelik Türk dünyasında hala kullanılıyor; "Aş olsun!" Buna karşın "İnşallah" ve "Maşallah" gibi İslam geleneği içinde var olan kavramlara doğru bir karşılık bulunamayacağı düşüncesindeyim. Çünkü o kültüre özgüdür bunlar. Bütünsel bir bağlamın içerisinde yer alırlar. Çünkü bu kavramların içeriğini dolduran kültürel ve felsefi altyapı tamamen farklı olduğu için özgündürler. "Ezan" kavramı bugün anladığımız biçimiyle İslamdan önce yoktu. Buna karşın İslam öncesi dönemlerde Türk dilinde Yalvaç (peygamber), Uçmak (cennet) gibi kavramlar zaten vardır. Sadece bir dine özgü olmanın ötesinde genel kavramlardır çünkü bunlar. "İncil" özel bir isimdir artık, karşılık bulmaya çalışmak boşa bir uğraşı olacaktır. 

İstiklal Marşı'nın adı ve içeriği değiştirilemez (sadece anlaşılsın diye günümüz diline uyarlaması yapılsa da) bu yeni uyarlama ile kullanılamaz. Çünkü özgün bir metin vardır ortada.

Hamburger kavramına bir karşılık bulmaya çalışmak çok zorlama bir girişim olacaktır. Pizza'ya başka bir adlandırma yapmak zaten başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Aynı şekilde Lahmacun tüm dünyaya bu isimle yayılmıştır. Lahmacun hem de en önce bizim kültürümüzden geçerek yeryüzündeki bütün dillere Lahmacun olarak yerleşmişse buna Türkçe bir karşılık bulmaya çalışmak anlamsızlaşabilir. Mutlak başarısızlık söz konusudur demiyorum, küçük de olsa en azından yöresel düzeylerde kabul görme imkanı olabilir ama sonuç büyük olasılıkla baştan bellidir.

Bazı kavramlar aslında ilk başta özel ad olmasa bile özel bir anlam kazanabilmektedirler. Nutuk dediğimizde kendi genel anlamı dışında artık ayrıca Atatürk'ün okuduğu yazıya döktükten sonra yaptığı o uzun konuşmayı anlıyoruz. Özel bir isim miydi, değil ama sonradan özelleşmiş bir anlam kazanmış, özel isme doğru kaymış. "Söylev" olarak başlık atılan versiyonları basılmış olsa da "Nutuk" diye bilinmektedir çünkü özgün adı budur.  Bizden Dünyaya bu isimle yayılan Atatürk'ün bu eserinin adını "Söylev" haline getirmek boşa zaman kaybıdır ve boşa kürek çekmedir. Elbette ki günlük hayatımızda nutuk demeyelim söylev diyelim. "Hoca güzel bir nutuk attı" demek yerine "iyi bir söylev çekti" demek kulağa hiç de tuhaf gelmiyor. Gayet de güzel kullanılır. Hatta dileğimiz böyle olmasıdır.

Özetle uluslararası ortak terminoloji gerçeğini de bir noktadan sonra kabul etmek gereklidir.

Örneğin Şaman kelimesi Tungus dillerinden dünyaya yayılmıştır ve genel olarak kabul görmüştür. Tam da bu noktada ortak terminolojinin sınırlarının doğru belirlenmesi gerekir. Bu çerçevenin içinde Afrika dillerinden, Asya dillerinden, Kızılderili dillerinden geçen sözcükler vardır. Ortak terminoloji zannedildiği gibi 2 tane dilin veya 3 tane dilin egemenliğinden oluşmaz öyle de olmamalıdır, tamamen karma bir nitelik taşımalıdır. Küçük dillerin de kendini ifade etme şansının bulunduğu kültüre dayalı bir alan olmalıdır. Mamut, totem, tabu, puma, lama, panter... böylesi yüzlerce hatta binlerce kelime sıralanabilir, bunlar yeryüzündeki küçük hatta yok olmakta olan dillerden geçmiştir diğer dillere.

Mesela Orta ve Güney Amerika'da yaygın olarak yaşayan ve insanlar tarafından kullanılan Lama adlı hayvanın adını nasıl Türkçeleştireceğiz? Bunlar gereksiz girişimlerdir ve bu yönde yapılan çabaları zayıflatır, hatta yeri gelir gülünç duruma düşürür. Özel bir isim değildir bu, bir hayvan türünün genel adıdır. Ama tam da anlatmaya çalıştığım şeyin özetidir. Elbette ki bu canlı ile halk kültürü bir gün karşılaşır ve ona bir isim verme gereği duyarsa bu durumda diyecek bir söz yoktur.

Asya Türk dillerinde Kosayak diye bir kelimeye rastladım. Koş sözcüğü ş/s dönüşümü ile Kos olmuş. Türkçe'ye Koşayak diye aktardım. Kanguru demekmiş. Kanguru sözcüğü ortak terminolojiye aittir. bunu Türkçeleştirmeye kalkmak, bu denemeyi yapanı gülünç duruma düşürebilir. Çünkü kanguru Türk coğrafyasına ait bir hayvan değildir. Avustralya yerli dillerinden geçmiştir tüm dünya dillerine. Ama burada bir "ancak" koymak gerekiyor. Ancak bunu Türkçeleştirmeyi halk kültürü işte böyle kendisi yaparsa yapar. kimsenin de itirazı olamaz. Hem buna gerek görmüştür halkın ortak bilinci. Hem de hiçbir dilbilimcinin olay kolay yapamayacağı bir şeyi başararak, kelime türetme konusunda uzmanlaşanların bile neredeyse bulamayacağı bir çözüm üretmiştir.