İran sinemasının bir yönünü rahmetli Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un tarzına benzetiyorum. 

Farklı yönetmenler tarafından çekilen yakın dönem İran filmlerinin neredeyse tamamında yüzeyin altında çok derin sistem eleştirileri bulunuyor ama bunlar bütünüyle alegorik ve imgelem yüklü bir biçimde gerçekleştiriliyor. Sansür kurullarına takılmadan geçiyorlar. Bazen hayret verici bir biçimde bu yergiyi nasıl görememişler de yasaklamamışlar diye şaşırıyorum.  

Aynı şeyi romanlarında yapmanın yolunu rahmetli Cengiz Aytmatov da bulmuştu. Sadece bir roman olarak okursanız akıcı, duygu yüklü eserlerdir. Ama çağrışımları bir kez anlamaya başlayınca çok da diplerde gömülü olmayan bir sistem eleştirisi bulur okuyucu Sovyet rejiminin hatalı yönlerine karşı. Eleştirel olmasını istediği kitaplarının tamamında bu yolu tercih etmiştir. 

İstisnai olarak yalnızca bir tane kitabını biliyorum bir kısmını yayınlamaktan kaçındığı. O bölümü mecazlarla değil açık olarak anlatmayı tercih ettiği için ertelemiştir. Gün Olur Asra Bedel adlı romanının bir parçasını kitabından çıkararak Cengiz Han'a Küsen Bulut adıyla daha sonradan yayınlamıştır. Bu bölümde anlatılan öykü kendi babasının rejim tarafından ortadan kaybedilişinin neredeyse aynısıdır. Bunun dışında anlatmak istediği her şeyi bir biçimde kitaplarında daha Sovyet denetimi katı bir biçimde sürerken bile anlatmayı başarmıştır.

Ben o zaman anlamıştım ki eleştirel düşünce asla susturulamaz bir olgudur. Daima bir yolunu bulur.

İran sineması da benzeri bir yöntem bularak -ben başka türlü tanımlayamıyorum- sansür bağışıklığı dediğim şeyi kazanmış durumda.