Gençlik yıllarım. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümünde ikinci seneyi okuduktan sonra yeniden sınava girmiştim. Sivas'ta bambaşka bir bölüm kazanarak Maden Mühendisliğini bırakmıştım.

 

Üniversite'de yeniden birinci sınıfı okudum. O yılın sonunda yaz tatilinde köye gittim, bir düğün var. Düğün evini ve o anda orada kimler olduğunu, bahsi geçen konuşmanın kiminle yapıldığını net olarak hatırlıyorum. Başka bir akrabamızın oğlu ise benden bir iki yaş küçük ve o da Arkeoloji Bölümünü kazanmış başka bir şehirde. Aramızda konuşurken "ben de Maden Mühendisliğini bıraktım" falan derken; köyde yaşayan bizden birkaç yaş büyük bir akrabamız şaşkınlıkla yüzümüze baktı, "Yani ikinizin de toprakla kazıyla ilgili bilgisi var" dedi. Biz de birbirimizin yüzüne baktık, biraz laf olsun diye, biraz da konuşma bakalım nereye gidecek diye merak ederek, kestirmeden bir cevap veren ben oldum; "Evet öyle de denebilir" dedim. "Siz aradığım adamlarsınız" diye yanıtladı. "Hayırdır ne oldu ki?" diye sordum. "Kimse bana inanmıyor, dediğimi yapmaya da yanaşmıyor. Siz dinleyin bari dediğimi. Tepesidelik'te define olabilir. Gidip bir baksak birşey kaybetmeyiz." diye yanıtladı. Gülüştük. Odadakilerden söze karışanlar oldu. "Nereden biliyorsun define olduğunu?" dediler. "Bilmiyorum, gözümle görmedim. Ama tahmin ediyorum. İnip çıkanlar var bu aralar. Define arıyorlar orada, ben gelip geçerken gördüm. Yabancı birileri dolanıyor oralarda" dedi. Tepesidelik köye uzak. Yaylanın yakınlarında, yüksek bir yer. Tehlikesi de var, çıkmanın, oraya inmenin. Konuşmalar biraz daha sürdü. İnanmadık, güldük geçtik. Ne kadar ısrar ettiyse de biz olmaz dedik. Odadakilerden de tembihlemeler yapıldı. "Sakın kendi başına gidip de define aramaya falan kalkmayasın. Düşer ölürsün, kimse de bilmez ne olduğunu, bulunamazsın bir daha," gibilerinden laflar edildi. Boynunu büktü sustu. Düğün bitti, bir hafta on gün daha durdum köyde. Döndüm Sivas'a. Gece saat ya iki ya üç. Üniversite öğrencisiyiz ya oturuyoruz geç vakitlere kadar tek başımıza da olsak. Işığı kapattım, yatağa yattım, wolkmeni açtım, kulaklığı kulağıma taktım, müzik buldum radyoda. 20-25 dakika kadar dinledikten sonra saat başı haberleri başladı. İki üç haber sonra şöyle bir başlığı okudu spiker TRT radyosunda: "Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Akçakışla köyü yaylası yakınlarındaki Tepesidelik mevkisine yapılan Jandarma operasyonu ile değer biçilemeyen tarihi eserler ele geçirildi." Şaşkınlıkla yerimde doğruldum. Haberin devamında başka yerlerden bulunan tarihi eserlerin geçici olarak burada saklandığı, ilk incelemede bir Kuran-ı Kerim'e değer biçilemediği, servet değerinde daha pek çok eserin bulunduğu söyleniyordu. 15-20 kişinin ise tutuklandığı bilgisi veriliyordu. Yani evet orada bir hareketlilik vardı, akrabamız haklıydı ama yanıldığı konu şuydu, adamlar orada tarihi eser aramıyor, buldukları eserleri oraya saklıyorlarmış. Bir ay kadar sonra köye tekrar döndüğümde ise meselenin ayrıntılarına dair pek çok söz dolanıyordu ortada. Bir söylentiye göre; Amerika'da yaşayan Ermeni kökenli bir vatandaşın torunu, dedesinden kalan bir harita ile gelerek kendisine rehberlik etmeleri için yöreden bazı kişilerle anlaşıyor, buldukları eserleri Tepesidelik'de saklıyorlar. Buldukça getirip orada bir araya getiriyorlar. Ancak diğer kişiler en sonda eserlerin tümüne kendileri el koymak isteyince Ermeni kökenli Amerikan vatandaşı bu kişi polise ihbarda bulunuyor.

 

O gece karanlıkta düşündüm, insan kaderi ilginçliklerle doludur. O akrabamızın aklına uysaydık aceba neler olabilirdi, neler gelebilirdi başımıza? Diğer vardığım bir sonuç ise şu oldu. İnsanın açgözlülüğü sınır tanımıyor, hatta kendisini felakete götürüyor.

 

Sonradan duyduğuma göre Arkeoloji Bölümünde okuyan akrabam da okulu bırakarak İsviçre'de hukuk okumaya gitmişti. Aldığımız veya al(a)madığımız kararlarla hayatlarımız bambaşka biçimlerde akar, bu da yazgı demektir veya hiç olmazsa bir yönüdür alın yazısının.

 

Not: Ağustos 2000 tarihinde (yaklaşık 23 yıl önce) ulusal basında çıkan haberlerde bu konuya yer ayrılmıştır. Ancak son kısımda anlattığım mevzulardan yani Ermeni vatandaştan ve ondan sonraki süreçten bahsedilmemiştir. Haberin aslı NTV arşivinde mevcuttur. İnternetten ulaşılabilmektedir. Bende ise bir örneği bulunmaktadır.