Sözler - Deniz Karakurt
Değişik yerlerde paylaşmış olduğum bana ait sözler...
Kapımızın önünde 5 metre kaldırım taşı eksik kalmış diye dilekçe üstüne dilekçe döşerken 5 kilometre boyunca bir tane ağaç niye yok demiyoruz, aklımıza gelmiyor. Kaldırım taşına, betona, asfalta çok acayip anlamlar yükledik vesselam...
Resmi tarih elbette ki eleştirilebilir bir olgudur, düzeltilmesi gereken hatalar vardır. Ancak sağlık sistemindeki eksiklikleri bahane ederek üfürükçüden medet ummak neye yol açarsa burada da benzer durumlar ortaya çıkabilmektedir. Buna çok dikkat etmek gerekir.
Doğru, alkışla değil tarihle ölçülür...
Yanlış yöntemlerle doğru amaca ulaşılamaz.
Robotlar yapay zeka yüklendikten sonra bilinç kazanabilirler mi diye tartışılıyor. Sanki insanlık yeterli bilinci kazanmış da geriye robotlar kalmış gibi...
Zavallı bir yağmur damlasıyız. Bir buluttan koptuk, aşağıdaki okyanusa doğru düşüyoruz. Ancak düşerken bir şeklimiz ve damla olma vasfımız var. Aşağıdaki okyanusa ulaşınca bu özellikler kaybolacak, ona karışacağız. Ünvanlar, servet, mevki, makam, günlük basit hırslar düşmeyi engelleyebiliyor mu? Düşüyorsun! Sen de benim gibi düşmeye devam ediyorsun o okyanusa doğru. Acı değil mi?
Birkaç dakika korkmadan derince düşünüp, çok da uzak olmayan bir zamanda dünyanın "Ben" (siz) olmadan da yoluna devam edeceğini anlarsanız, bunun aynı zamanda herkes için geçerli olduğunu da anlarsınız.
Dünyayı "Alis'in Harikalar Diyarı" sananların yapacağı tek şey vardır. Tıpkı öyküde olduğu gibi oraya ulaşmak için bir tavşan deliğinden geçmeye çalışmak. Ama malesef kafanızı o deliğe sokmayı başarsanız bile göreceğiniz tek şey karanlıktır. İşte bu gerçektir.
Ameliyat yaranızın fotoğrafını çekip orada burada paylaşıyor musunuz? Hangi görüşten olursanız olun, oyunuzdaki mührü kime bastığınızı hiç ama hiç merak etmiyoruz. Bu yapılan görgüsüzlük, cehalet ve ucuz çıkar beklentilerinin zavallıca bir göstergesidir. Sizin oyunuz merak ediliyor olsaydı en sondaki toplama değil sadece sizinkilere bakılırdı. Paravan diye birşey de zaten olmazdı, onun gerekli olduğuna karar veren kanunlardan daha zekisiniz yani. Özeti: Demokrasi kültürsüzlüğü...
Kafanıza yediğiniz taşı atan yanıbaşınızdadır çoğu zaman... Ayrı düştüklerinize değil yakınlaştıklarınıza bakmakta fayda vardır. Taşın nasıl geldiğini anlayamazsınız, şaşırır kalırsınız. Azımsanamayacak kadar çok insan yediği taşı bırakır atanın gücüne hayran olur.
Üstünüze gelen kalabalık trafiği gördüğünüzde kendinizi ters yönde gidiyor zannedebilirsiniz. O kalabalığı kanıt göstererek öyle olduğunu iddia edenler de çıkabilir. Kafanız karışabilir. Böyle bir durumda yapacağınız bir şey vardır, trafik işaretlerine bakmak... Yine de o kalabalığa karşı gitmeyi başarmanın zor bir şey olduğunu da söylemeye gerek. Çünkü ters yönde gidiyor durumuna düşmüş olan sizsiniz işte.
Bazen resimler birdenbire şekil değiştirir, tersine dönüverir. Ve hayretle anlarsın ki aslında bugüne kadar baktığın şey fotoğrafın kendisi değil negatifiymiş. Fotoğrafın aslını gördüğünde anlarsın ancak herşeyi.
İnsanın zihninde geçmişinden, yaşanmışlıklarından veya yaşayamadıklarından kaynaklanan ama herkeste farklı olan kendine özgü büyük boşluklar, büyük karanlıklar ve engin çalkantılı alanlar, sürekli devri daim eden algısal hatalar ve kısır döngüler vardır. İşin ilginç olan tarafı bunları düzeltmeye hatta bazılarını yalnızca anlamak için bir girişimde bulunmaya bile kalkışıldığında şiddetli tepkilerle karşılaşılır.
İşte o zaman anlarım ki; eğer soluğumu verdikten sonra tekrar alamazsam... Ve yalçın dağların yanıbaşında, içinde balıklarla yengeçlerin gezindiği ışıltılı bir ırmağın kıyısındaysam... Yemyeşil çayırların üzerinde atalarımla birlikte beyaz, siyah, kahverengi atlara binmişsem... Günbatımının kızıllığında, masmavi gökte uçan kartallarla ve esen rüzgarla yarışırcasına koşturuyorsam... Cennet orasıdır... (MNEE WACA - Sioux Yerlisi)
Bireysel silahlanmayla değil bireysel düşünceyle adam olunur.
Okumak, araba sürmek gibidir, gerçeği arayışta yolculuk yaparsınız. Bazen bozulur, bazen kaza ihtimali vardır ama tamir ettirir yolunuza devam edersiniz. Okumazsanız gitmeyen arabanın içinde bomboş oturur garajın duvarlarına bakarsınız. Bazen de birileri gelir lambayı da kapatır karanlığın içinde kalırsınız.
Cehâletin zirve noktasına ulaşanlar, aşağıya yuvarlanmaya başladıklarını bile anlayamazlar.
Çözüm basit: Yeryüzünde adalet diye birşey olmadığını kabul etmek!
Kainatın kalbi bir gün duracak, bir daha atmayacak. Zaman susacak... Telaşa gerek yok.
Vazgeçemeyeceğimiz hiç bir lüks veya hiçbir yaşam biçimi yoktur, sadece Allah'ın göndereceği vazgeçirici unsuru eksiktir.
Aldığınız veya al(a)madığınız kararlarla hayatınız bambaşka biçimlerde akar... Bu kader demektir.
İnsana bahşedilmiş en güzel armağan, hafıza mıdır yoksa unutmak mı?
Bâzan, bâzı insanlar yüreklerinde tüm evreni taşırlar...
Benim zihnim olmuş enkaz..
"Deneme yanılma" ile öğrenme yönteminin farklı düzeyleri vardır, "kafayı toslayarak öğrenme" de bunlardan biridir.
Müzisyen öldürülünce müzik susar... Onun yerine küfürler çınlayarak yankılanır her yanda.
Kalemin kaderi yazmak, kağıdınki dolmaktır. Silgininki de bozmak...Neylersin...
Işığı yaktım, bir eliyle gözlerini örterken diğeriyle işaret ediyordu bana, "kapat" dedi... Karanlığa o kadar alışmıştı ki, aydınlık gözlerini kamaştırıyordu.
Galiba düşünmeye başlarken can yakıyor olmalı...
Tarih bilimi, alkışlar bittikten sonra devreye girer. Ne kadar sürerse sürsün, eninde sonunda tarihin eline kalır herşey.
Sandala binerek kürek çekme kumun üzerinde de yapılabilir. Başarının bağlamını belirleyen yegane şey ne yaptığınız değildir.
Yazmak eziyet verici bir iştir, istediğiniz şeyi doğru anlatmak ve eksik kalmasın diye pek çok hususu unutmamak için sinirleriniz bozulur.
Ne olduğumuzla değil ne yaptığımızla hesaba çekileceğiz. İstisnasız tüm beşeriyet.
Hayvanlara silah değil, fotoğraf makinası doğrultun. Tetiğe değil, deklanşöre basın.
Bir gün gelir herkes toslar kafasını bir duvara...
Sordum: Beslediğin yılanı niye öldürdün? Dedi ki: Beni ısırdı, ölümlerden döndüm. Sordum: Bu yanında beslediğin yeni yılan niye ki? Daha büyük, daha zehirli, daha azgın...
Yeryüzü bugün içinde bulunduğu berbat duruma okumayan insanların yüzünden düşmüştür. Hayatları boyunca eline bir kitap almadan ölen insanlarla doludur dünyanın dört bucağı. Okumamak bir tercihtir elbette ama o tercihin bedelini hep başkaları öder. İnsanlığa ödettirirler cehaletlerinin ücretini…