Yıllar önce eşimin memleketi olan Kangal ilçesine yaptığımız bir ziyaret esnasında katıldığımız bir düğünde açılan bir söyleşmede Şarkışla'dan geldiğimi ifade etmem üzerine anlatılan bir rivayettir. 

İlginçtir bana aktarılan bu söylentideki tarihsel gerçekliği daha sonradan başka kaynaklardan doğrulama fırsatım oldu. Bu bilgiye göre; Sarıpınar köyü, geçmişte Şarkışla-Döllük köyünden gelen Sünni bir topluluk tarafından kurulmuş olup daha sonra Malatya'ya bağlı Kuluncak ilçesinin Çörmü (günümüzde Darılı) köyünden Alevi-Türk nüfus gelmiştir. Ayrıca Malatya'ya bağlı Hekimhan yöresinden gelenler de olmuştur. Alevi ve Sünni ahali köyde bir arada yüzlerce yıl sorunsuz olarak yaşamışlardır.

Rivayet şöyle... 

Köye ilk gelen Bico Koca isimli kişi Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Dövlek (Döllük) köyünden göç etmiştir. Çevresinde sarı çiçekleri olan bir pınarın başına çadırını kurup dinlenmek istemiş. İkiyüz - üçyüz kadar koyunu 15 kadar büyükbaş hayvanı varmış. Bir bakıyor ki burası çok güzel bir yer, etrafa göz gezdiriyor. Pınardan beşyüz adım ilerde bir ev görüyor. Evin kapısına vardığında Ermeni bir demirci görüyor. Selamlaştıktan sonra ona soruyor bu yer kimindir diye. Demirci de Alacahan beylerinin olduğunu söylüyor. Bico Koca bunun üzerine beyin yanına gidip ağamdan bir at isterim verirse de Allah razı olsun vermezse de demiş. Beyin yanına varıp, karşısına çıkınca “ben sarı çiçekli yazıdaki pınarın yanıbaşındaki yeri beğendim müsade edersen ortakçı olarak kalayım” demiş. Bunun üzerine bey “sen iyi bir adama benziyorsun, tamam yerleş araziye” demiş. Bunun üzerine gelip demircinin evinin yakınlarında bir yerlere kendi evini kurmaya başlamış. Etraftaki sarı çiçeklerden dolayı çeşmeye Sarıpınar ismi verilmiş, köyün adı da bu su kaynağından dolayı böyle anılmış. Bir kaç yıl sonra yanına yöresine gelenler olmuş, yerleşmek istemişler ama izin vermemiş. Aradan zaman geçmiş evinin önünde büyük kazanda hanımı süt pişirirken Bico Koca düven sürüyormuş. Hanımı da yiyecek götürmek için onun yanına varmış. Kadın geri döndüğünde görmüş ki, yeni yürüyen kuzulardan biri ateşe düşüp ölmüş. Kendisinin 3 veya 4 yaşlarındaki kız çocuğu da yanan ateşin etrafında dolanıyor. Akşam olup da adam eve dönünce kadın kuzunun öldüğünü kocasına anlatmış. Bico ileri görüşlü ve zeki bir kişiymiş. Kendi kendine düşünmüş. Sonra yatacakları vakit demiş ki, “Ermeni demirci işten başını kaldırıp etrafa bakmıyor. Komşularımız olsaydı bizim bu kuzu ateşe düşüp ölmezdi, en azından biri görürdü. Bundan sonra kim gelirse yakınımıza yerleşmesine izin vereceğim. Yarın bir gün Allah korusun çocuğun başına da bir iş gelirse yardım edecek kimse olmaz, iş işten geçer, sonra dövünsek de faydası olmaz.” Böylece fikrini değiştirdikten sonra çevresine gelenlerin yerleşmesine izin vermiş ve orada bir köy oluşmuş. 

Bunun dışında Sarıpınar köyündeki Ağkaya mevkisiyle ilgili olarak anlatılan efsane şu şekildedir. Köyde fakir bir genç yaşamaktadır. Sevdiği kız kendisine umut verdikten sonra başkasıyla evlenmeyi kabul eder. Delikanlı ne kadar uğraşsa da kızı kararından döndüremez. Düğün günü gelir çatar. Kızın evlendiği gün düğün aşı verilmiş. Herkes bu güzel yemeklerle karnını doyurmuş. Sonra yola koyulmuşlar. Düğün alayı geçerken oğlan yollarını keserek karşılarına dikilip “taş olasınız” diyerek ilenmiş. Düğün alayı da o anda orada taş kesilmiş. 

Derlemeci notu: Köyde yapılan içli köftede yöreye özgü yabani bir kekik türü olan "anuk" kullanılırmış. Düğünlerindeki baş yemek bu içli köfteymiş. Ayrıca kuru çekirdekli iri üzüm ve kemikli etle yapılan “Üzümlü” diye bilinen sıcak yemek düğünlerinde ikram edilirmiş. Kömbe iki ekmek sacı arasında pişirilirmiş. Pancarlı börek, madımaklı börek yapılırmış. Yoğurtlu çorba o zamanlar yine düğünlerin en sevilen yemeklerinden biriymiş.

Derleyen: Deniz Karakurt