Kaynak Kişi: Muzaffer Çevik
Derleyen: Deniz Karakurt

KALE TAŞI (Asarın Kale)
Rivayet olunur ki, Kabaçam köyünün Aluçlu mevkisinde Kale denilen büyük ve basamaklı bir taş bulunur. Bu taşın üzerinde bir ağaç vardır ve taşın alt tarafı uçurumdur, söylentilere göre zamanın hükümdarı cezalandırdığı insanların bu taşın üstüne çıkartarak ya uçurumdan aşağı atmak suretiyle cezalandırıyor ya da taşın üstündeki ağaca asıyor cesetlerini ise bu uçuruma bıraktırıyordu. Böylelikle halk dilinde o kayanın adı Asarın Kale olarak isimlenmişti. Zamanla yine civar köylüler ve meraklı definecilerin uğrak yeri olan Kale Taşı (Asarın Kale) birçok kazıya ev sahipliği yapmıştır. Kazılan her yerde birçok insan kemiği bulunmasına rağmen kayda değer bir altın bulunamamıştır. Ancak 2007’de yaptığım araştırmalarda günümüze kadar bozulmadan gelen bu kale taşının basamakları olduğu, taşın üstüne dönerek çıkıldığı ve kayanın ikiye ayrılan tepesinde büyük bir ağaç kökünün bulunduğunu anladım. Kayanın dibinde ise yer yer kemiklerin olduğu gözlemlenmiştir.

DELİKTAŞ (Delükdaş)
Rivayet olunur ki Kabaçam köyünde Yazyurdu’nun altına düşen ve Ekinciler (Arzuman) köyü yolunun sağında kalan taşlı tepenin adıdır Deliktaş. Yine rivayete göre yakın civar köylerde bir bilge kadın yaşamaktadır birçok rüyayı hayra yorarak bilen bu kadın az zamanda civar köylüler arasında nam salmıştır. Hastalığı olan, derdi olan, rüya yorumlatanlar bu kadının kapısını aşındırır olmuştur. Hatta genç kızlar bile fallarını bu kadına baktırmaktadır. Civar köylerden bir yaşlı zat gördüğü rüyayı bu kadına yorumlatmış, yorum sonucunda Delükdaş’ta kısmetinin olduğu söylenmiştir. Kadının yorumuna göre Delükdaş’ın iki kapısı vardır ikisi de taştandır, bir kapı üstte, bir kapıda alttadır, herhangi bir kapıdan girildiği vakit içeride bir küp vardır ki hazinenin bu küpün altında olduğu söylenmektedir. Adam gün ağarır ağarmaz çalışmalarına başlamıştır ve aramalar sonucunda taşın üst kapısını bulmuştur kapının girişinde oyma taştan yapılmış işaretleri görmüştür. Kapıyı kırıp içeri giren köylü, odaların bulunduğunu görmüştür ve bunların birinde bir insanın rahatça sığacağı bir küp bulmuştur ve hemen küpün ağzını açmıştır, fakat küpün içinde kime ait olduğu bilinmeyen yıllardır yatan bir insan cesedi bulunmaktadır. Bundan haberi olmayan köylü küpün ağzını açar açmaz etrafa yayılan keskin kokudan dolayı baygınlık geçirmiştir. Ayıldığında ise korkmuş ve açtığı kapıyı kapatarak oradan uzaklaşmıştır. Yıllar sonra kayanın esrarı yine defineciler tarafından bulunarak içine girilmiştir yapılan kazılar sonucunda odaların altında da başka odalar olduğu anlaşılmıştır. Bunlar büyük beton bloklar tarafından kapatılmıştır yani kayanın içindeki odalar altlı üstlü iki kattan oluşmaktadır. Bilge kadının söylediği iki kapı iki katlı bir yapının varlığını doğrulamıştır küp ise ikinci kattadır, küpün altındaki beton blokla örtülmüş odada ise yüklü bir hazine bulunmuştur. Yine bilge kadının bahsettiği küpün altındaki hazine aslında küpün tam altında değil, küpün bulunduğu katın alt katındadır; böylelikle bir rivayet daha sonuçlanmış fakat hazineyi kimin bulduğu asla öğrenilememiştir. Böyle bir söylenti var. 2007 yılının Ağustos ayında Deliktaş’a çıkmıştım ve kapının var olduğunu blokların ise tahrip olduğunu gördüm. (Kaynak kişi, Deliktaş hakkında verdiği bilgilerin önemli bir kısmını Mehmet Çevik'ten öğrendiğini belirtmiştir.)

ÇAĞNULUK KİLİSE (Çanoluk)
1900’lü yılların öncesinde Sivas ve İç Anadolu’da Ermeni ve Rum yerleşimciler yaygın olarak bulunurdu. Ermeniler dinlerine bağlı insanlardı her gittiği yerlere şaheser kiliselerini inşa ederlerdi, bu kiliselerde sadece ibadet etmezler tüm önemli kararları da bu kiliselerde alırlardı, bu yüzden kilise onlar için her şeydi. İşte bu yıllarda Ermeni yerleşimciler Sivas’ın Doğanşar ilçesine bağlı Kabaçam köyüne ait Çağnuluk (Çanoluk) merasında, en yüksek tepeye görkemli bir kilise inşa etmişler. Kilisenin bir özelliği de çan’ının ve oluğunun som altından olmasıydı. Kilise uzun yıllar hizmet verdikten sonra, Ermeniler bu topraklardan göç ettiler, gerilerinde harabe bir kilise bırakarak, sadece yanlarında kendilerine yetecek kadar yiyecek ve erzak aldılar. Kiliseye ait olan altın çan’ı ve oluğu geriye dönme düşüncesiyle Çağnuluk mevkisine gömdüler, yıllar sonra ermeni yerleşimcilerden bir ihtiyar buraya gelerek bunları aramaya başladı, geldiğinde birkaç hane o mevkiye yerleşmişlerdi. Evleri tek tek dolaşan ermeni yaşlı adam aradığı çanı evin birinde buldu. Rivayete göre yaşlı bir köylü, çan’ın altın olduğundan habersiz içinde tuz dövmek amaçlı kullanıyordu. Yaşlı ermeni bu köylüye büyük bir para teklifinde bulundu. Zaten geçim zorluğu çeken köylü bu teklifi reddetmedi ve çan’ı Ermeni’ye sattı, ikisi de bu alış verişten çok memnun oldular. Yaşlı Ermeni giderken o mevkiyi çok iyi bildiği için ihtiyar köylüye “bu çan’ı bulduğun yerde bir tane de oluk olacak onu da bulursan kimseye verme” diye tembihte bulundu ve oradan ayrıldı. Zamanla köyün gençleri ve defineciler o mevkide kazılar yapsalar da bir türlü altın oluğu bulamadılar, ancak orda bulunan bazı Ermeni mezarlarından birkaç tane altın para buldular.

Kaynak Kişi: Muzaffer Çevik
Derleyen: Deniz Karakurt