Hardal köyü Sivas ilinin Şarkışla ilçesine bağlıdır. Eski adının Hatir olduğu bilinmektedir. Mahmut Kök ve Leyla Nacak tarafından verilen bilgiler kayıt altına alınmıştır.

Derleyen: Deniz Karakurt

1. Mahmut Kök tarafından (yazılı olarak) verilmiş olan bilgiler.

Hardal’ın tarihinin doğru anlaşılabilmesi ancak köyün yaslandığı “Gala” (Kale) olarak bilinen ve bir höyüğü andıran yapının ortaya çıkarılması ile gerçekleşecektir. Hardal’ın tarihsel süreci çevre köylerden farklı değildir. Emlek yöresi 15. ve 16. yüzyılda Sivas’a bağlı, Türkmenlerin yoğun olduğu bir yerleşim merkezi olmasına karşın, 1558 – 1560’lı yıllardan itibaren nahiye olduğu ve merkezinin ise Hatir (Hardal) olduğu 105 köyden oluştuğu bilinmektedir. 19. yüzyılın sonlarına kadar kaza merkezi olan Emlek 1831 yılında yapılan nüfus sayımında (erkek ve Müslüman nüfusu) 2919’dur.

Bir yöresel belde olarak; Şarkışla’nın 40, Gemerek’in 8, Yıldızeli’nin 20, Kayseri Sarıoğlan’ın 6 ve Yozgat Akdağmadeni’nin 14 köyünü içeren; Turna, Şeme, Kılıç, Karababa, Nalbant dağlarından başlayıp Akdağlar ve Sırıklıdağ ile çevrili Kızılırmak havzası içinde bulunan vadiye Emlek denilmektedir. Bu yerleşim birimi her ne kadar Kayseri, Yıldızeli, Akdağmadeni, Yozgat ve Şarkışla ilçelerine bağlanarak parçalanmış iseler de günümüze değin gelenek ve kültürlerini yaşatmışlardır. Emlek 15-16 yüzyıllardan sonra Bozok’a (Yozgat) bağlanmış ve bu süre içinde 17. yüzyıldan itibaren yine Hatir (Hardal) köyü kaza merkezi olmuş ve 1908 yılına kadar Nahiye merkezi olarak yönetsel işlevini sürdürmüş. Bu tarihte nahiye merkezi Hardal köyünden alınmış ve Akçakışla’ya verilmiştir (bilgi: Z. Doğan).

Köyün ilk yerleşik ailesi Devletlioğulları’dır. Şimdiki Milliğil bu soydandır ve post sahibi ocak-zadedir. Bu ocağın son temsilcisi halen yaşayan H. Hüseyin Özyazıcı’dır. Köydeki diğer dedeler Budalagil ve Haydargil soyudur. 1512 olaylarından sonra köyde yerleşim Devletlioğulları ile başlamıştır. Sonraları Çapanoğulları’nın Osmanlı Ayan meclisine girmesi sonucunda bölgedeki hakimiyet Yozgat Bozok’a geçmiştir. Akkaşoğulları bu dönemde Hardal’a yerleşmişlerdir, Akkaşoğulları Bektaşidir. Göçler; Antep - Bostancık, Kars, Erzurum, Malatya bölgesinden olmuştur. 19. yüzyılda Antep - Bostancık’tan gelenler şimdiki Körseydigil ile Karahalilgil aileleridir. 1829 göçünde ise Erzurum’dan gelen ailenin büyüğü ise Molla Halil’dir. Bu sülale şimdiki Mollahalil, Kamergil, Danahalilgil aileleridir. Malatya’dan gelenler ise Kürtler ve Körşekgil’lerdir. Sarıkaya köyünde akrabaları vardır. Edegil ise Kars Selimden 1893 yılında gelmiştir. Köydeki en alim kişi ise Mollahalilgil’den Durmuş Efendi’dir. Erzurum'da Yakutiye Medresesinde eğitim görmüştür. Osmanlıca, Arapça, Farsça ve Türkçe bilmektedir. Oğlu Abbas Hoca’yı yetiştirmiş oda Camgöz’ün damında köyün gençlerini yetiştirmiştir.

Köyün gelenek ve yaşam biçimine bakıldığında “Hubyar Sultan”ın etkilerine rastlanılmaktadır. “Sıraç” geleneklerinin ön plana çıktığı görülmektedir. Sıraç, Saraç ve Sırak, Sirek (Surak / Sürek) sözcükleri Türkmen oba adlarıdır. Anadolu, Azerbaycan ve İran’da bu adla anılan yer ve oymak adları vardır. Hubuyar’larda ölen kişiye öldü gözüyle bakılmaz “göç etti” denir. Ölen kişinin cenazesi evinin en büyük odasında orta bir yere konur, üzerine cecim örtülür etrafına yakın akrabaları (kadınlar) toplanır ağıtlar yakarlar. Ölen kişi gömülürken en çok sevdiği bir eşyası var ise o eşyası cenaze ile mezara konur. Mezarlıktan dönen kişilere yemek verilir buna “kazma kürek ekmeği” denir. Ölü evinde Kur’an okutulup ev boşaltılır. Ölü evinde birkaç gün yakın akrabalar kalır. Ahiretine karşılık gelsin ve öbür dünyada çıplak gezmesin diye ölünün elbiseleri fakir insanlara dağıtılır. Kırk gün sonra kırk yemeği verilir, ölümün birinci yılında ve takip eden yıllarda can yemeği verilir. Ölen kişi için göç etti, yolcu oldu, hakka yürüdü, don değiştirdi denilir. Bazen ölen bir kişinin çok sevdiği bir yakını ölürse aynı mezar açılarak yanına gömülür. Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere Hardal’da Sıraçlar’da vardır.

Kale, Tülce Baba ziyareti, tarihi cami kalıntısı, Güldede, (köyün altında İlyashacı köyü sınırındaki) Hakkı Baba Tekkesi, Akkaşoğlu Konağı, Acı Derede bulunan Mağara başlıca yapılardır. 18. yüzyılda yaşamış Kul Edna (Sefil Edna), 19. yüzyılda yaşamış Aşık Hüseyin, 20. yüzyılda yaşamış Aşık Halil (Aşık Veysel Şatıroğlu’na saz çalmayı öğreten kiş), Bayram Daldal, aşıklık geleneğini sürdüren ve kendi şiirlerinin yanında usta malı eserleri yorumlayan ve halen yaşayan Ocakzade - Dede H. Hüseyin Özyazıcı, 20. yüzyılda yaşamış Hulki (Hasan Yılmaz) köyün tarihinde günümüzde anımsanan önemli kişilerdir.

KALE: Hititler’den kaldığı sanılmakta olup kazı izni verilmediğinden tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. 1970’li yıllarda “Kürtlerin Üskül”ün (Şimdiki Nacak’lar) tarlasında çift sürerken saban demirine takılan kayaları temizleyerek bulduğu yaklaşık 14 basamaktan (kesme taş basamaklar) oluşan merdivenin devamı, şikayet nedeniyle kazılamamıştır. Ancak Acı Dere’den Kala’nın Başı’na doğru çıkan ve tünel şeklinde zemini kesme taş merdivenden oluşan “Öksürük Deliği”ni yaşları 45’in üstündekiler hatırlarlar. İşte bu deliğin devamı Kürtlerin Üskül’ün bulduğu merdivendir. Kale’nin altından tünellerin (su yolu) Akkaşoğlu Konağı’nın önüne çıktığını da herkes bilir.

MAĞARA: Acı Dere’de Kale’nin karşı yamacında bulunan ve içinde kayalar oyularak oluşturulmuş ortasında taş sütun olan bir yapılaşmadır.

HARDAL CAMİSİ: Her ne kadar bu cami Yozgatlı Safiye Hatun tarafından yaptırıldığı vakıf kayıtlarında geçmekte ise de, 1729 yılında Akkaşzade Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bu husus, caminin girişi üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Caminin avlusundaki mezar ise camiyi yaptıran kişinin oğlu Akkaş Mehmet Ağa’ya aittir. Caminin iç döşemeleri kilim ve halıları ise Akkaşzade Ahmet Efendi’nin annesi Hardal’lı Ahsen Hatun tarafından döşenmiştir. Bu cami kesin bilgi olmamakla birlikte kitabesinden ve mezar taşından anlaşılacağı üzere 1729 (Hicri - 1150) yılında yapılmış ve kesme taş kullanılmıştır. Zamanla kubbe ve çatısı yıkılmıştır. Günümüzde onarılmayı bekler vaziyette harap durumdadır. (Cami hakkında bilgiler: Cevdet Yılmaz)

HAKKI BABA TEKKESİ: Köyün ortasından akan dereye “öz” denilmektedir, İlyas hacı köyü sınırında bu özün kıyısındaki mevkiye “Tekke” denilmektedir.

TÜLCE BABA: Kabri, Hardal köyüne yaklaşık üç kilometre uzaklıkta köy yolu üstündedir, kimliği ve yaşadığı döneme ait kesin bilgi yoktur. Kabrin olduğu kısım beton duvar ile çevrilidir. Demir parmaklıklarla yapılmış kapısı doğu tarafındadır. Bu alanda Tülce babanın mezarı dışında birkaç mezar daha vardır. Mezarın eni birbuçuk boyu ise yaklaşık üç metredir. Kabirlerin bulunduğu bu alanda bir kuşburnu ağacı vardır. Tülce Baba’nın keramet sahibi bir kişi olduğuna inanılır. Bu zatı rüyasında gören herkes gidip orada bir kurban kesip dağıtır. Bunun dışında çeşitli istek ve dilek için insanların burayı ziyaret edip dua ettikleri bilinmektedir.

AŞIK H.HÜSEYİN ÖZYAZICI: Halen hayatta olan ve köyün en köklü ailelerinden gelen aşıklık ve dedelik geleneğinin son temsilcilerindendir. Şiirlerinin yanı sıra daha çok usta malı deyiş ve ağıt okur. Cemlerde Seyitlik ve Zakirlik yapar.

Yine mekan oldu bu eller bize
Garip kaldım diye durmaz ağlarım
Dostların hasreti kar etti cana
Andıkça sılayı durmaz ağlarım

Düğünler olunca bayrak kaldırın
Gurbettekiler için kadeh doldurun
Beni o defterden artık sildirin
Görmem artık o günleri ağlarım


2. Leyla Nacak tarafından verilmiş olan bilgiler.

Hardal köyünün milattan önceki dönemlerden itibaren bir yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Etiler’in, Pers’lerin ve Roma Krallığı’nın yönetiminde kalan yöre 11. yüzyılın başlarında Danişment’lerin 12. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu Selçukluları’nın eline geçmiştir. Hardal köyü Anadolu Selçukluları devrinde 1294 yılında kurulmuştur. 14. yüzyılın ortalarında Devletlioğlu Beyliği’nin, daha sonra Kadıburhaneddin Devleti’nin denetimine girmiştir. Anadolu Beyliklerinin yıkılmasından sonra Osmanlı Devleti’nin egemenliğine giren Hardal köyü Timur’un Anadolu’yu istilası sırasında Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Ertuğrul Bey tarafından askerlerine talim ve konaklama yeri olarak kullanıldığı rivayet edilmektedir.

1294’lü yıllarda köyün herhangi bir ismi olmadığı sadece askerlere talim ve konaklama yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Hardal köyü çevresinde yapılan arkeolojik araştırmalarda Eti, Roma, Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarının izine rastlanmaktadır. Bozkurt köyünün şu an bulunduğu bölge önceleri "Kaldırak" ismiyle anılmaktaydı ve bölgede o tarihlerde Akkaşoğulları denilen zenginliğiyle ve gücüyle bilinen kalabalık bir aile yaşamaktaydı. Buna karşılık komşu köy Ağcakışla’da (şimdiki adı Akçakışla) astığı astık, kestiği kestik büyük bir aile yaşamaktaydı. Bu aile Karakurtlar lakabıyla anılmakta ve Akkaşoğullarına hiç dirlik vermemekteydi. Akkaşoğulları artık Karakurtların vermiş oldukları sıkıntıdan bıkmış, kurtulmanın yollarını ararlarken, o yıllarda Kafkaslar’dan göçmen olarak kabul edilen, gözüpek cesur, savaşçı, deri elbiseler giyen, mısır unu yiyen, sarı saçlı, uzun boylu insanların varlığını duyarlar. Ailenin ileri gelenleri Karakurtlar’dan kurtulmanın çaresinin bu insanları yaşadıkları bölgeye yerleştirmek olacağını düşünürler ve yeni gelenlerden bir kaç aileyi yaşadıkları bölgeye yerleştirirler. Böylece Karakurtlar’ın Akkaşoğulları üzerindeki etkileri yavaş yavaş azalmaya başlar. Zaman geçer gün döner, yeni gelen Çeçenler kalabalıklaşır. Yerleri dar gelmeye başlayınca bu sefer Akkaşoğlları bölgeyi terk etmek durumunda kalır ve böylelikle Akkaşoğulları yaylaya çıkar Hardal’a yerleşirler. Akkaşoğlunun tüm arazisi, otlakları ve değirmenleri yeni gelen Çeçenlere kalır. Artık bu tarihten sonra yeni gelen Çeçenler kendilerine yakışır bir isim bulurlar ve Kaldırak köyünün ismi artık Bozkurt olarak tarihe geçer. Bu ismin Karakurt soyadının zıddı olsun diye verildiği düşünülmektedir. Bahsedilen Bozkurt köyü ile Hardal köyünün arasında iki farklı yoldan 15 kilometrelik (araçla yaklaşık 20 dk. süren) bir uzaklık bulunmaktadır.

1761 yılında Hardal köyünden Devletlioğlu seyit Hüseyin, yine aynı köyden Çavuşoğlu Ali’de 4 adet at alacağı olduğu halde vermediği, kendisine karşı çeşitli tezvirat ve şirretliklerde bulunduğu, bir miktar da parasını alıp vermediği nedeniyle mahkemeye çıkarılması için padişahtan irade istemiştir. Kazasker (askeri hakim) de padişah adına Çavuşoğlu Ali’nin muhakeme edilmesini Emlak kazası naibinden istemiştir. Şahit olarak Akkaşoğullarını göstermektedir. Muhakeme sırasında Akkaşoğulları ve Devletlioğulları arasında bir ahbaplık oluşmuştur. Devletlioğlunun hiç erkek çocuğu olmadığından Akkaşoğullarını da kendine yakın bulduğundan kızını ona gelin verir. Böylece Devletlioğlunun bütün mal varlığı Akkaşoğullarına kalır.

Yozgatlı Safiye Hatunun caminin yaptırılması ile ilgisi yoktur. Hardallı Ahsen Hatun vardır, camiyi yaptıran Akkaşzade Ahmet Efendi’nin annesi olup, caminin içinin bu hanımın kilim ve halıları ile döşenmiş olduğu yaşlılar tarafından söylenir.


Kaynak Kişiler: 1. Mahmut Kök, 2. Leyla Nacak
Derleyen: Deniz Karakurt