Yakınlardaki köyün ve ilçenin adı aynıdır. Altıntaş köyünden taşınan bir topluluk şimdiki ilçenin olduğu yerde yeni bir köy kurmuşlar denir. Ya da zaten burada bir köy varmış da nahiye buraya taşınmış derler kimileri. O yüzden bir karışıklık olmuş. Değişik söylentiler var bu konuda. Ama ilçenin adı aslında bir dönem Kurtköy olarak kullanılmış, dolayısıyla karışıklığın daha sonraki dönemlerde ortaya çıktığını düşünmek daha mantıklı gibi. Hangisi doğru? Bilmek öğrenmek çok da mümkün görünmüyor. Ayrıca isimler geçmişte aslında Altuntaş diye söylenirmiş (u ile).
Köyün olduğu alan 1970'lere kadar geniş sazlık yapısını korumuştur, 70'lerden sonra ise yapılan kanalla kurutulmuş ve çeşitli canlılara ve göçmen kuşlara ev sahipliği yapan sazlık ve kuş cenneti özelliğini kaybetmiştir. Toy kuşlarını görenler, hatırlayanlar vardır.
Kocaçay, Beşkarış tarafından değirmen yolu (Murathanlar köyü ile Beşkarış köyü arasında kalan Ak değirmene giden yol) güzergahından gelip köyümüzün içinden geçen 1970’lerin sonuna kadar gürül gürül akan bahar aylarında taşkın yapan bir akarsudur. Günümüzde kanal yapıldıktan sonra dere kurumuş durumdadır.
Kanuni Sultan Süleyman'ın Girit seferine gidiş yolu üzerindeki konaklama alanlarından biri de yine Altıntaş'tır. Bir su başında durduğu rivayet edilir. Burası haritalarda Pınarbaşı olarak geçmekte olup bu alan bugün Altıntaş ilçesi – Yapılcan yolu üzerinde bulunan şimdi ilçenin su kaynağı olarak kullanılan yerdir.
Yunan istilası öncesi köyde askeri bir yapı bulunduğu bilinmektedir. Kütahya – Eskişehir savaşlarında Türk askerinin geri çekilmek zorunda kaldığı dönemde Yunanlar köyü ve kışlayı ele geçirmiş, Kurtuluş Savaşı esnasında bölgeyi terk ederken de bu yapıyla beraber köyü yakmışlardır. Yunan öncesi zamanlarda köyde çok güzel evlerin, yapıların olduğundan bahsedilirdi.
Köyün içerisinde Osmanlı döneminden kalma tarihi bir köprünün kemer biçimli kalıntısı bulunmaktadır. Köy ahalisinin bir kısmı Osmanlı dönemine ait olduğunu söylerken kimileri de Selçuklu yapısıdır demektedir. (Ancak başka dönemlerden kalma ihtimali de göz önüne alınmalıdır.)
Köyde Seydisül Türbesi bulunmaktadır. Yapının duvarlarında ve çevresinde roma dönemine ait mermer kalıntılar kullanıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı kayıtlarında Seyyid Sule olarak geçer. Seyid Süleyman adının kısaltılmış olduğu anlaşılmaktadır. Köylüler eskiden huysuz ve laf dinlemez çocukları uslanması için ziyarete götürürlermiş. Kendisini sağdırmayan, yavrularına meme vermeyen ya da sütü olmayan inekleri, koyunları ve üstüne bindirmeyen atları türbenin yanına bağlarlarmış.
Köyün adının nereden geldiğini sorduğumda ise bir kişi şöyle bir yanıt verdi: “Şehzade av konaklarının kapılarında altın sarısı renkte ve top şeklinde bir süsleme olduğu ve köyün isminin bu taşla bağlantılı olarak Altıntaş olarak değiştiği söylenmektedir.” Bu bilgiyi bir yerde okuduğunu ama hangi kitapta olduğunu hatırlayamadığını belirterek şöyle dedi: “İsmin kökeninin şehzadenin av konağı veya kışlasındaki kapı tokmağıyla ilgili olduğu bilgisini yazılı kaynakta okudum. Bölgenin şehzade şehri olmasının önemi belki Osmanlı'nın ilk dönemlerinde daha değerliyken ve av konağı kullanılıyorken şehzadelerin Manisa, Amasya gibi bölgelerden çıkması ve sonra da tamamen İstanbul'da kalması av konağının değerini kaybetmesine belki askeri bir yapıya dönmesine neden olmuş olabilir. Şahsi görüşüm; Yunanların köyü yakması sonrası ahalinin acil yerleşim ihtiyacından gelişi güzel belki devşirme taşlarla tekrar imar için kullanılmasıyla neredeyse işgal öncesinin güzelliği sadece hatıralarda kalmış. Yöre insanı Manav'dır. Ben de Manav’ım. Bizim bu taraflarda manavlığın getirdiği bir özellik olduğunu düşündüğüm haliyle pek konuşmayı sevmezler. Eskiler hala hayattayken o zamanları çok sordum ama ya sustular ya da geçiştirdiler.”
(Derlemeci notu / Ek bilgi: Manav sözcüğü Anadolu`ya ilk yerleşen Türkler`e verilen addır. Kelimenin kökenine dair değişik açıklamalar yapılmıştır. Kazak-Kırgız bölgesi ve hatta Sibirya`daki Yakut (Saha) Türkleri içerisinde kullanılan, koruyucu soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “Manap” kelimesinden türediği öne sürülen düşüncelerden birisidir. Manav kavramı, iskan olmamış yörüklerden ve Türkçe konuşan Rumeli muhacirlerinden kendilerini ayırmak için kullanılmaya başlanmıştır. Yörüklüğü bırakıp yerleşik hayata geçerek tarım, alışveriş ve el sanatlarıyla uğraşan boyları tanımlar. Anadolu'da çoğunlukla 13. yüzyılda yerleşik hayata geçen Türk boylarını ifade eder.)
Altuntaş köyü yakınlarında çok eski dönemlerde bir kayadan altın çıktığını söyleyenler de var.
Bölge mermer yatakları yönünden zengindir. Köyün kuzeyinde bulunan Ibrıklı Dağı’nda "Gavur Evleri" denilen mermer ocakları mevcut. Şu anda iki aktif ocak bulunuyor ve tarihi ocak niteliklerini yitirmek üzereler. Konuştuğum kişi şu bilgiyi verdi: “Yaklaşık 30 yıl önce gittiğimde tarihi yapı, kalıntı vs. zaten yoktu. Mermer ocakları ve su sarnıcı olarak kullanılan bir çukur harici bir şey kalmamıştı.”
Kaynak kişi verdiği bilgilerin bazılarının yazıya geçirilmesi istemiyor. Ben de “Yazacağımı baştan söyledim, yazılmasın diyorsan niye anlatıyorsun bana?” diye soruyorum. Biraz zorlayınca sebebini kendi ağzıyla ifade ediyor. “Ben de bir Manav olduğum için pek anlatmak istemiyorum galiba” diyor. Adını da yazdırmak istemiyor.
Anlattığı konuda bir kısmı eksik bırakıyor görüştüğüm kişi. Bu kısmı siz söylemezseniz yorum yapılır, çünkü merak edilecek bir husus var ortada. Okuyanlar kendi yorumlarını yaparlar, meseleyi açıkça söyleyin dedim. Zar zor ikna ettim. Köylüler altmışlı yıllarda bir heykel buluyorlar. Anlatılana göre Meryem ana ve bebek İsa tasviri. Bunu haftada bir törenle yıkıyorlar suyla. 20 yıl yıkamışlar yağmur yağdırma amaçlı. Heykeli yöre halkının "in" dedikleri mağara gibi bir sit alanından buluyorlar. Daha sonra 80 ihtilalinden sonra da sıkı-yönetim komutanı bütün tarihi eserleri müzeye götürüyorum diye toplamış. Ne olduğu da belli değil heykelinin akıbetinin. Diğer bir olasılık ise define arayıcılarının çalmış olması.
Derleyen: Deniz Karakurt


