(Ebesil köyüne radyo nasıl geldi?)
Derleyen: Deniz Karakurt
Kaynak Kişi: Abdulkadir Köker
Derlemeci notu: Ebesil köyü Sivas ilinin Şarkışla ilçesine bağlıdır. Günümüzde adı Samankaya’dır.
Bizim çocukluk yıllarımızdaki teknolojik ve elektronik alet sadece bataryalı veya pilli radyolardı. Onun da köye ilk nasıl geldiğini bile hatırlarım. Eniştem duvar ustalığı yapar zar zor geçimini sağlardı. Adana’da çalıştığı dönemlerde gençliğin verdiği bir hevesle kocaman bir kasalı bir radyo almıştı, yanında kocaman bataryaları vardı; kalın kablo tellerinden bir de anten yapmıştı. Yılgınlığın tepelerinde sesini yankı yaptırırdı.
Eniştem Adana’da çalışırken ablam eniştemin yolunu beklemiş için için; "Ah şu herif gelse de güz günü bir inek alsak, çocuklar katıksız kalmasa, yavrularımı boz katıksız koymasa" derdi. Heyhat ne görelim? Eniştem umursamaz bir biçimde koca radyo ile çıkagelmiş, ablamın gözyaşları sel olmuştu. Ablam enişteme; "Herif hiç Allah'tan korkmadın mı? Bu soyhayı aldın geldin, bunu alana kadar yavrularımıza bir inek alsan kötü mü olurdu?” der demez eniştem küplere bindi. "Yav sen nasıl avratsın? Elin içinde koca köye bir radyo getirdim, sevineceğin yerde öfkeleniyon, hele bir kuruyum dinle; o zaman ineği danayı unutursun,” dedi. Ablam; “Nesini dinleyim herif? Potuz Ali Emmi’nin gıramofonu vardı, çalar çığırırdı, onların karnını mı doyururdu? Yarın seninki de çalıp çığıracak, karnımızı mı doyuracak?” dedi. Eniştem aldığına alacağına biraz pişman gibiydi fakat yine de belli etmiyordu.
Akşam babama eniştemin geldiğini ve kocaman bir radyo getirdiğini söyledim. Babam; “Deme yahu, esahtan mı? Vay vay! Yavrum dört gözle inek bekliyordu, ula bunu kötü dedin, haydin hazırlanın oraya gidek,” dedi. Köyümüz çevremizdeki köylerin en büyüğü olduğundan bir uçtan bir uca bir kilometreden fazla mesafesi vardı. Bizim ev köyün doğu kısmında, ablamın evi tam batı kısmında, sondaydı. Varınca babam elindeki asa ile ağaç kapıyı tıkırdatarak açmalarını istedi. Kapıyı eniştem açmış ve hemen içeri kaçmıştı. Babam hem kayınbabası hem de dayısıydı. Hoşbeşten sonra söz yine radyonun başında dolaşmaya başladı. Babam giderken bir helke de yoğurt götürmüştü. “Kaça aldın yiğenim? Güle güle kullanın,” dedi. Eniştem; “Altmış dayı, altmış” dedi. Anam; “Hayırlı olsun,” der demez ablam; “Ne hayırlı olacak anam, soyha kalsın, uşağın katığını buna bağlamış gelmiş. Akıl olmayınca neylesin sakal, kayışı tarladan çıkaran çakal, demişler. Akıl olmazsa bizimki gibi elindeki ineğin parasına bir kötü iradyo alır gelir,” dedi. Eniştemin gözleri pırçak yemiş camız gözü gibi oldu, kıpkırmızı kesildi, ırsi olarak da asabi bir aileye mensuptu. Fakat babam havayı yumuşatmak için; “Kızım kocanın canı sağolsun, gençtir gönlü kalmış almıştır, sizin katığınız yoksa bizim var, yaza kadar idare ederiz, yazın da Hasan yine çalışır bu seferde inek alır. Can sağlığı olsun, her şey bulunur, para dediğin yiğidin elinin kiri öyle değil mi yiğenim?” dedi. Eniştem; “Öyle dayı, ama gel kızına haber anlat, keşke bunun kızacağını bilsem de almasaydım,” dedi. Ortam yumuşamıştı. Herkes bir süre sustu.
Anam; “Hasan oğlum, çok para vermişsin, altmışa bir inek bir düve eder,” dedi. Keşke demeseydi bu seferde babam anama, “Yav asik-etekli (ağsik/eğsik – eksik) ben ne diyom, sen nörüyon? Hele bir dur bakıyım. Hasan şunu bir açsında dinliyek,” dedi. Eniştem babamdan cesaret alarak radyonun bataryalarını bağladı. Anten fişlerini taktı. Radyonun düğmesini küçük bir çıt sesi ile açtı fakat açılıncaya kadar da nasıl bir şeymiş diye biz heyecanla bekledik. Açılır açılmaz; "Evet sayın dinleyiciler, Ankara radyosundan türküler dinlemektesiniz. Şimdi Ege’nin yetiştirdiği halk müziğimizin yetenekli ve genç elemanlarından Özay Gönlüm sizlere Çözdal Gavurun Kızı Çözdal türküsünü okuyacaktır,” dedi. Pür dikkat dinledik. Babam başındaki takkesini dizinin üzerine koydu tam köşeye yaslandı. Odanın döşemesi hasır üzerinde kilim ve oturma yerlerine ablam çaputtan minder yapmıştı. Eniştem kardeşlerinden ayrılalı bir yıl kadar olmuş yeni yeni ev diziyorlardı, zaten babasının da pek bir şeyleri yoktu.
Çayları içtikten sonra babam; “Biz gidelim,” dedi. Tam kapıya çıkacağımız zaman eniştem bizim götürdüğümüz yoğurdu benim elime tutuşturdu. Baktım ki yoğurdu geri veriyor hemen oraya bıraktım. Ablam da yanımıza geldi, “Onu niye veriyon herif?” dedi. Eniştem; “Onu da başıma kalkarsın, onun için veriyom,” dedi. Ablam; “Korkma korkma, babam onu senin benim için getirmedi, çocuklarımız için getirdi. Yavrularımın kaç gündür kursakları boz katık görmedi biliyor musun?” dedi. Babam; “Yav Hasan yavrum, benim haberim olsa bunları katıksız bırakmazdım. Kızım bu kadar ihtiyatlıdır, derdini içine atmış, yavrular katıksız yatmış. İnşallah yaza alırsınız,” dedi.
Ben radyonun hevesi ile eve gitmedim. Babamgil uzaklaşır uzaklaşmaz eniştem yine köpürdü; “Bana bak avrat, bu baban ne demek istiyor? Yaza alırım almam. Benim aldığım inek kendi ahırına mı bağlanacak? Kendine ne yav? Ne tuzsuz insanlar var,” diye çıkıştı. Ablam da; “Bize göre yerden göğe kadar haklıydı. Asıl tuzsuzluk senin yaptığına derler, babam da bizim iyiliğimiz için diyor, ne köpürüyon? Senin iyiliğine söyledi. Olursa oluyor, olmazsa bunelek tutmuş tosun gibi vızılıyon, daha eve gelmeden gene huysuzlanıyon,” dedi. Eniştem baktı ki ablam kendinden baskın çıktı; “Eeh sus gayri, ben bir yanlış yaptım, keşke almasaydık. Koca köyün bir radyosu olsun dedik, millet ajansı neyinen dinleyecek?” diye cevap verdi. Ablam “Sen köyün kahyası mısın, ajans dinletecekse köyün muhtarı var bekçisi var sana neydi?” dedi.
Neyse ki lafı fazla uzatmadılar. Eniştem Adana’dan gelirken bir torbanın içinde elma, portakal, limon da getirmişti. Yavaş yavaş durumu düzeltmek ister gibi konuşmaya başladı. “Bak hele kız. Dayım kızı, şu benim getirdiğim torbada öteberi var getir de yiyek. Ordan dayımgile de verseydin,” dedi. Ablam, “Yarın helke boşalınca içine biraz onlardan biraz da taze ajanstan kor gönderirim,” dedi. Eniştem; “Ula bu kadın milleti böyle deve kinlidir. Daha hala radyoyla uğraşıyor, tamam dedik, gayri tamam oldu. Ne diyon kazmayı getiriyim de kırıyım mı?” diye sohrandı. Ablam da fazla üzerine gittiğini anlamış olacak ki boynunu büküp sustu.
Derleyen: Deniz Karakurt
Kaynak Kişi: Abdulkadir Köker