Çeviren: Deniz Karakurt
Balta
Bir köylü baltasını göle düşürüp de, su kenarında üzüntüsünden (kaygısından) ağlamaya (cılamaga) başlamış. Su Anası onu işitip acımış ve yardım etmek istemiş. Suyun içinden altın bir balta çıkarıp: "Bu senin mi?" diye sormuş. Köylü: “Yok, benim değil”, demiş. Sonra, Su Anası, gümüşten yapılmış (yasalgan) bir balta çıkarmış, köylü bunu da almamış. En sonunda, köylünün baltasını çıkarmış. Köylü, baltasını görür görmez tanımış ve: “İşte, benim baltam budur,” demiş. Köylünün bu doğruluğunu gören Su Anası, ona altın ve gümüşten yapılma (yasalgan) baltalarını bağışlamış. Köylü, evine (üyüne) geri dönüp (kaytıp) geldiğinde, sevincinden (kuwanganından), arkadaşlarına ondan aldığı o baltaları gösterip, gölde olup bitenleri (bolup keşkenlerin – olup geçenleri) anlatmış. Başka bir köylüde tam (ep – hep) onun gibi yapmayı istemiş. O göle varıp, baltasını kasten [veya mahsustan] suya atıp göndermiş (cibere) [veya atıvermiş]. Sonra su kenarına oturup ağlamaya başlamış. O zaman Su Anası ona da altından bir balta çıkarıp: “Bu senin baltan mı?” diye sormuş. Köylü görür görmez sevinip (kuwanıp): “Elbet, bu benim baltamdır,” diye cevap vermiş. Su Anası, yalan söylediği için onu cezalandırmış. O çıkardığı baltayı köylüye vermemiş ve yalandan suya attığı baltasını da geri çıkarıp vermemiş.
Saran-bay ve Irgat
Bir vakitlerde bir zengin (bay) adam yaşarmış. Ortalıkta ondan da zengin kişi yokmuş. Amma cimrilikte (saranlıqta) da kimseyi üstüne çıkarmazmış. Şehre gitse, yanına [çevresine] böyle kısnıklık tutumluluk eder (qıtıp tuta) imiş.
Çevirmen notu: Qıtmaq [Kıtmak] fiili iktisat etmek, para harcamamak, tasarruf etmek anlamları taşır. Anadolu'daki "kısnık" (cimri) sözcüğünü en yakın kavram olarak tercih ettim. Devamındaki Tutmaq [Tutmak] fiili ise yine parayı tutmakla alakalı olarak tutumluluk içeriği barındırmaktadır.
Asıl şunun için de ona “saran bay” (cimri zengin) derlermiş. Bir sefer ona bir adam ırgatlığa gelmiş. Saran-bayın biçilmiş (piçen – harman, hasat, ekin) samanlarını (sarpanlar) avluya (qora) çekmek gerekiyormuş.
– Gündelik çalışırsan, kabul ederim, demiş zengin; "Güneş doğandan Güneş batana kadar iyi (yahşı) çalışırsan, bir çuval buğday veririm."
Irgat kan terde pişip çalışmış. Öğle olmuş. Öğleden sonra da çalışmış. Neyse, bütün gün kızdıran Güneş, nurlarını toplayıp, dağ (bayır) ardına konmuş. Akşam olmuş. Şimdi hesaplaşmak gerekmiş.
– Akşam oldu, demiş.
– Nasıl akşam?
– Gün doğdu ya!
Saran-bay ırgatına doğan ayı göstermiş,
Irgat: – Ya o ne? diye şaşırarak sormuş.
Saran-bay bıyığını burup: – Güneşin kardaşı, demiş.
Irgat meseleyi anlar. Dişlerini sıkar da: – Ee, böyle olsa da çalışacağımız vardır, der.
O yerde ırgat bir daha çalışmaya başlar. Yarı gece hava, tan ağarır. Irgat gidip evinden çuval alıp gelir. Buğday ambarına girer. Saran-bay kova kova (qopqa-qopqa) buğday alıp çuvala koyar. Amma çuval dolmaz. Bir de bakar ki, iki çuval birbirine dikilmiş. Saran-bay:
– Ya bu ne? diye, şaşırarak sorar.
Irgat kendini zerre kadar sıkmayıp:
– Bu mu? İşte (mına) bu çuvalın kardaşı, der.
Saran-bay meseleyi anlar. Ne yapsın, çaresiz (laçare), iki çuvalı da buğdayla doldurmaya mecbur olur.
Çevirmen notu: Her iki masalın da Dobruca'ya göçen Tatarlar arasından derlenmiş olma olasılığı da bulunmaktadır.
Kaynak: Kırımın Sesi Gazetesi [eski web adresinde: qiriminsesi] – ilk kaynak tespit edilemedi.
Çeviren: Deniz Karakurt
Kırım Tatarcasından 2 Masal
- Deniz Karakurt
- Yazılar