Derleme Tutanağı
Kaynak Kişi: Mustafa Koç
Ahmetler'in altında, büyük bir mağara vardır. Mağaranın üstündeki alana, bu nedenle "İnbaşı" deniyor. İşte bu İnbaşı'nda kaç yüz yıllık olduğunu bilemediğimiz ulu bir ardıç ağacı vardı eskiden. Bu ağaç köyün eski yaşantısında kutsal bir uğrak yeri olarak biliniyordu.
Büyükler daha önceleri bu ağacın dibinde büyük köşeli taşlarla yapılmış bir türbe olduğunu anlatırlardı. Şimdi Antalya’da yaşayan Terzi Osman Varol, çocukluğunda oradaki türbenin içinde para bulduğunu hatırlıyor. Türbenin de zamanla yıkıldığı ve tarihi kesme taşların ortadan kaybolduğu söyleniyor.
Benim hatırladığım kadarıyla eskiden bir derdi olan, bir hastalığı ya da bir sorunu olanlar kendi elbiselerinden bir parça bez keserek bir çivi ile bu ağaca çakardı ve bu ağacın derdine derman olacağına inanırdı. Bu nedenle herkes bu ulu ardıç ağacını kutsal bir uğrak yeri olarak görürdü. Dahası eski yıllarda köylüler dertlerinin çaresini ararken yetişkin kadınlara bıçak koydururlardı. Su dolu üç tasın her biri ayrı bir çare kapısını temsil ederdi. İnsanlar dertlerinin çaresinin bu kapılardan birinde olduğunu düşünürdü. Her tas belli bir çare kapısıydı. Örnek olarak biri hocayı, biri türbeyi, biri de daha uzaktaki bir yeri ya da bir kişiyi gösterirdi. Tasların içine para, makas, iğne gibi metaller atılır; sabah hangi metalde paslanma varsa çare orada aranırdı. İşte eğer ardıç ağacının dibindeki türbeye adanmış olan tasta küflenme olmuşsa derdin çaresi türbedeki bu ardıç ağacında aranırdı.
Nereden geldiğini bilmediğimiz bu alışkanlık, bizim kuşakla birlikte sonradan kayboldu. Ancak bu kutsal ağaç, üstündeki yüzlerce çivi iziyle bugünlere kadar yaşadı. Ne var ki 2019 kışındaki bir fırtınada kökünden yıkılarak tarihe karıştığını sonradan duyduk. Orayı tekrar ziyarete geldiğimizde ise fırtınaya dayanamayan koca ardıcın bedeninden odunlar yapıldığını görüp üzüldük.
Böyle bir ağacı yeniden yetiştirmek için kaç asır gerekiyor? Ama ne yazık ki bizim kutsal ardıç ağacımız artık asla geri gelmeyecek.
Yıkılıp oduna çevrilmesinden haberimiz bile olmadı. Köylüler, ısınmak için bu ardıç ağacının gövdesini yakacaklar. Ancak kim bilir kaç insanın derdine derman olan bu kutsal ağacın bir anda ortadan kaybolması benim de yüreğimi yaktı.
Ağacın kökü çok zayıflamış olduğu için yeniden sürgün vermemiş.
Sonradan bazı gelenekler değişime uğradı ya da akılcı düşünce öne geçti. Nüfus yapısı da değişiyor tabi ki, kentleşme fazla. Köyden kente göç çok oluyor. O yüzden yeni nesil unutuyor bunları.
Kaynak Kişi: Mustafa Koç
Mesleği: Emekli Eğitimci - Eski İlköğretim Müfettişi
Ahmetler Köyü - Manavgat / Antalya
Ek Bilgiler:
Yöresel söyleyişle Goc'ardıç (Koca Ardıç) denilirdi. Ardıcın altında Ahmetler Mağarası vardı. Mağaradan soğuk su almak isteyenler, ekmek eyleyecek olanlar buradan geçerlerdi. Ağacın dibine kesme taşlardan bir yapı yapmışlardı. Yapıyı kimin yaptığını, niçin yaptığını bilen yoktu. Uğrak yeri olduğu için insanlar üzerine oturup dinlensin diye yapılmış olsa gerekti. Öyle de oluyordu. Oturulacak yükseklikte olan düzgün taşlar üzerine insanlar oturup dinleniyordu. Çocuklar üzerinde oynuyordu. Ama bazı insanlar yapının bir türbe olduğunu düşünmüş olsa gerekti. Türbe miydi, türbede yatır var mıydı, yok muydu bilmiyoruz. Büyükler der ki: kendileri çocuk iken ardıcın dibinden mecidiye, yirmilik, kırlık gibi eski yazı olan paralar toplamışlar. Alıçlıyatak suyu köye getirilince su işini yaptıran müteahhit ardıcın dibindeki kesme taşları taşıyıp onları çeşmelerin duvarlarında kullandı. Köy çeşmelerindeki kesme taşların bazıları ardıcın dibindeki türbeden getirildi. Türbe olmayınca bez bağlama, çivi çakma, dilek tutma olayları da bitti.
(Ali Varol - Emekli Öğretmen)
Derleyen: Deniz Karakurt


