Hadımköy esas alınarak ilçe ve semt ayrımı yapılmaksızın yöredeki köylerin adlarının kökeni derlenmiştir. (Tüm köyler için bilgi edinmek mümkün olmamıştır, sadece yeterli düzeyde sonuca ulaşılabilenlere yer verilmiştir.) Elde edilen verilerin tarihsel gerçekliğinin belirli bir düzeyde mantıksallığına dair bir eleme yapılmış olsa da halk kültürü bağlamında değerlendirilmeleri daha doğrudur. Bu bilgilerin bir kısmı dönemin köy muhtarlarından, bir kısmı da yerel halktan askerlik yaptığım dönemde duyduklarımdan derlenmiştir. Özellikle Başakköy hakkında öğrendiklerim şaşırtıcı olmuştur.
Boyalık: İstanbul fethedilmeden önce kurulmuş derler. Köyün isminin nereden geldiğine dair ise şöyle bir bilgi mevcut; eski zamanlarda bitki köklerinden ve yapraklarından, ağaç kabuklardan boya çıkarılırmış. Köy ahalisi de boya satıcılığı yaparmış. Diğer bir rivayet ise boya çıkarılan toprakların bulunması. Günümüzde hem boya çıkarma hem de satma işi tamamen yok olmuş durumda. Sadece anlatılagelen bir söylenti olarak kalmış.
Çanakça: Köyün adı Çanakçı Dededen gelmektedir. Bu kişinin köyün içinde mezarı bulunur. 1927-1928 yıllarında Bulgaristan'dan yola çıkan göçmenler at, öküz ve manda arabalarıyla çok güç koşullar altında yolculuk yaparak gelmişlerdir. 60 hanedirler. Bunların büyük bir çoğunluğu soyadı kanunu çıkınca geldikleri yerlerde bulunan köylerin veya bölgelerin isimlerini almışlardır. Ayrıca köyde birçok mevkiye, çeşmeye eski yurtlarındaki yerlerin isimleri vermişlerdir. Örneğin; Hotaklar Çeşmesi gibi. Bulgaristan Hotaklar yöresinden dolayı bu isim verilmiş. (Çanakçı > Çanakça dönüşümüne dair bir açıklamaya ulaşmak gereklidir.)
Dursunköy: Tosun Baba adlı bir kişiye ait 6 metre uzunluğunda bir kabir köy camisinin bahçesinde bulunmaktadır. Ayrıca harap durumda başka mezarlar da yer almaktadır. Caminin arka tarafında ayrıca harap bir çeşme mevcuttur. İlk başta Tosunköy olan köyün adının sonra Tursunköy ve daha sonra Dursunköy şekline dönüştüğü söyleniyor. Yani Tosun Baba köyün kurucusu olarak kabul ediliyor. Tosun babanın ayrıca 3 de kardeşi varmış: Kalfa Dede, Zümbül Dede ve Telli Baba. (Derlemeci notu: Etimolojik olarak Tosun sözcüğünden Tursun sözcüğüne geçiş için ara form olarak Torsun sözcüğü gereklidir. Burada bir kopukluk görünse de imkansız değildir.)
Kabakça: Reşit Ağa adında Kars taraflarından gelmiş birisi tarafından kurulduğu söylenmektedir. Daha sonra 1500’lü yıllarından başında Kastamonu’dan gelmiş olan Tahtacı Türkmenlerinin Kabakçı oymağına ait aileler bu bölgeye yerleştirilmiştir. Yerleşik Türkmenlerin bazı boylarına Rumeli yöresinde “Gacal” adı verilmektedir. (Kabakçı > Kabakça dönüşümüne dair bir açıklamaya ulaşmak gereklidir.)
Kalfaköy: Aslında “Halifeköy” ismiyle kurulmuş olduğu rivayet ediliyor. (Derlemeci notu: Halfe/Halfa dönüşümü ile bu adın ortaya çıkması gerçekten de mümkündür. Benzer pek çok örneğe başka yerlerde de rastlanır.) Padişahlardan birisi ava çıkmayı çok severmiş. Günün birinde ava çıkıldığında yolu buralara düşmüş ve yöreyi çok beğenmiş. Bir çeşme, cami, hamam ve kendisine de av köşkü yaptırmış. Horasan’dan gelen Türklerin de buraya yerleştirilmesini istemiş.
Elbasan: Köyün yakınlarındaki bir mağarada bulunan el izlerinden dolayı bu ismin verildiği söyleniyor. (Derlemeci notu: Mağaradaki el izlerine dair bilgiyi daha sonra akademik kaynaklardan doğruladım.) Diğer iki görüş ise şöyle: Çok fazla rüzgar alan yer anlamında Yelbasan (Y harfi düşmesi ile) denildiği veya savunmasız bir yer olduğu için sıklıkla yabancıların saldırısına uğrayan yer olması nedeniyle bu adlandırmanın yapıldığı yönünde. Yerleşim yerinin dışında Şeytan Deresi olarak bilinen bir akarsu mevcut ve günümüzde piknik alanı olarak kullanılıyor. Köye mübadil göçmenler yerleştirilmiş. Büyükçekmece civarına yerleşmeleri önerilen köylüler “geldiğimiz yerlere hiç benzemiyor, hem çocuklarımız burada denizde boğulur” diyerek birkaç kişilik bir ekiple bölgedeki köyleri tek tek dolaşmışlar ve geldikleri memleketi andıran Elbasan’da karar kılmışlar. Osmanlı ordusu Balkan Savaşı'nda yenilip geri çekilmiş olmasına rağmen, Yunanistan’da bulundukları bölgede aylarca savunma yapan askerler ve başlarındaki komutan Bekir Fikri Bey için Yunanca vatansever anlamına gelen Patriyotikos sözcüğünün kısa söylenişi olan Patriyot (Vatansever) denilmiş. Köye gelen mübadiller işte bu ahaliden oluşuyormuş bu nedenle de Patriyot Köyü olarak da anılmış. O dönemlerde köydeki Rumlar ise Yunanistan’a gitmişler. Rumlardan kalma okul ve kilise bir süre kullanılmış. Cumhuriyet idaresinin her göçmene, bir günlük bebeğe dahil, 15 dönüm arazi verdiği anlatılıyor. Mübadeleden sonra doğanlar ve küçük yaşta gelen çocuklar Türkçe’yi hemen öğrenmişler ancak anne ve babadan duydukları Rumcayı da unutmamışlar. Çok değil 20 yıl öncesine kadar köydeki neredeyse herkes Rumca’yı konuşabiliyormuş. Bazen aralarında konuşabilen az sayıda insana rastlansa da yeni nesil artık hiç bilmiyormuş bu dili. Köyde bir ayazma bulunuyormuş. Bir dere yatağının yakınında Rumlardan kalan bir yapının içerisindeymiş. Dilsiz torunu ile oradan geçen bir Rum dede çocuğun birdenbire dilinin çözüldüğünü farketmiş. O yapıyı pınarın üzerine dedenin yaptırdığı söylentisi mevcut (kimileri yaşlı bir kadın yaptırmış diyor). Burası uzun yıllar boyunca Rumlar tarafından ziyaret edilmiş. 1970’lerin sonuna kadar her pazar günü Hristiyanlar gelip bu sudan içer, dua ederlermiş. (Derlemeci notu / Sonraki yıllar: Günümüzde yeniden ziyaretlerin başladığı bilgisi var.) Bu suyun hastalıklara iyi geldiğine Türkler de inanıyorlarmış. Bu bölgede Babu adı verilen bir hayaletin dolaştığına da eskiden yaygın olarak inanılırmış. Hatta bu ruhsal varlıkla karşılaştığını söyleyenler varmış.
İnceğiz: Köyün kenarından geçen Karasu Deresinin etrafında kurulmuştur. Yakınlarda insan eliyle oyulmuş tarih öncesi dönemlerden kalma mağaralar bulunmaktadır. Bunların değişik dönemlerde manastır olarak kullanıldığı kabul görmektedir. Köyün adının da İn kavramı ile bağlantılı olarak bu mağaralardan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Yeşilçam filmlerinde bazı çekimler bu mağaralarda yapılmış. Fakat yöre halkından bilinçli kişiler buraların yeterince korunmadığından şikayetçiler.
Nakkaş: Köyün adının nereden geldiğine dair kayıt altına alınmış yeterince bilgi mevcuttur. Nakkaş Baba adlı kişiye bağışlanan köyün eski adı Kutlubey olarak tarihi belgelerde yer alır. Kendisine bağışlandıktan sonra ismi değişmiştir denilmektedir. Ben bahsi geçen Kutlubey adının kökenini öğrenmeye çalıştıysam da başarılı olamadım. Herhangi bir tarihsel olay veya efsanevi rivayet duyamadım. Köyde bir ayazma bulunmaktaymış. Rumların bu ayazmayı ziyaret ettiği de söylendi. Yalnız minare adı verilen bir yapı kalıntısı bir yolun ortasında kaldırım taşları ile çevrilmiş bir alanda durmaktadır. Bir minarenin kapı kısmından biraz daha yüksek bir bölümü ayaktadır. Geri kalanı tamamen yokolmuştur. Köyün içinde Eskici Baba adında bir yatır vardır.
Gökçeali: Köye adını veren Ali Kâhya’nın mezarı bulunmaktadır. (Derlemeci notu: Gökçe sözcüğü göz rengi ile ilgili olabilir.)
Akalan: Mübadele öncesi Rumlar yaşarmış. Rumca adının aslında Hakalan olduğu bilgisi verildi. Fakat gerçekliğini doğrulayabilmem mümkün olmadı. Diğer rivayet ise bir tepenin açık bir yamacına kurulduğu için bu adı aldığı. Köyde ayazma (şifalı su kayağı) bulunmaktadır fakat bunun su deposuna bağlandığı söyleniyor. Türkler geldiğinde Rumlar henüz hazırlanamamış oldukları için kısa bir süre birlikte yaşamışlar. Hemen alt tarafından Değirmen Deresi akıyor.
Kestanelik: Rumlar zamanında "Kestana" olarak adlandırılan mahallenin ismi "Kestanelik" olarak değiştirilmiştir. Bu adın o dönem köyün civarında bulunan kestane ağaçlarından dolayı verildiği düşünülmektedir. Balkan Savaşları sırasında çok soğuk geçen bir kış döneminde kesilmişler diye bir söylenti var, yani hiç kestane ağacı kalmamış. (Derlemeci notu / Sonraki yıllar: Yaklaşık yüzyıldan fazla bir süredir hiç kestane ağacı yetişmeyen köye 2021 yılında kaymakamlık tarafından 500 adet kestane fidanı dikildiğini ve vatandaşlara ücretsiz kestane fidanı dağıtıldığını öğrendim.)
Başakköy: Eski adı Sivasköy'dür. 1960'tan sonra değiştirilmiştir. İstanbulun fethinden daha önce Sivas ilinin Bedirli köyünden (Elbeyli yöresinden) gelenler tarafından kurulduğu söylenmekte. Ancak bu iddiaya itiraz var. Çatalca bölgesine Sivas’ın başka köylerinden de gelenler (veya getirilenler) yerleştirilmiş deniliyor. Yakınlardaki Dağyenice köyünün ahalisinin de Sivas kökenli olduğu bilgisi veriliyor. Kökenlerinin Sivas’a dayandığını neredeyse herkes biliyormuş. Köyün içinden geçen derenin adı günümüzde bile Sivasköy Deresi olarak söyleniyormuş. Köy ormanla kaplıdır. Meşe ağacı yaygındır.
Gümüşpınar: Köydeki bir pınarın suyuna bir benzetme yapıldığını düşünüyordum ama bambaşka bir bilgi edindim. Köy çeşmesinin yanında eskiden bir mekan varmış ve orada Gümüş adındaki bir Arnavut yaşarmış. Gümüş’ün Pınarı sözcüğü zamanla birleşmiş.
Baklalı: Geçmişte çok miktarda bakla ekilir, ürünler İstanbul’a götürülerek satılırmış. Günümüzde ise bakla tarımı tamamen bitmiş.
Balaban: Köye ilk olarak Solak Ağa adlı bir kişi gelmiş. Sonra ardından diğer göçmenler gelip yerleşmişler. Bulgaristan'da su kıyısındaki yerlerden geldikleri için de yine oralara benzer yerler aramışlar. Terkos gölünün kenarını beğenmişler. Gölde Balaban kuşları varmış. Yanına iki kişi daha alarak padişahın (veya vezirin, bilemiyorum) huzuruna çıkmışlar üçü birlikte. Bu yeri istemişler. Ama Solak Ağa padişahın karşısına çıkarken çok korkmuş, dudakları uçuklamış. Padişah vermiş araziyi. Köye ilk yerleşenler Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’dan gelmişler. Bir kısmı balıkçılık yaparak sağlamış geçimini. (Derlemeci notu: Mustafa Solak adlı kişinin 1905 yılında vefat ettiği bilgisi mevcut.)
Karacaköy: Karaca Paşa adlı birisi tarafından kurulduğu söylenmekte. Köyün ilk adının Karacabey olduğu bilgisi veriliyor. Eskiden Karaca (geyik türü) çok varmış buralarda o yüzden bu isim verilmiş diyen de var. Köyde eskiden deve güreşleri yapılıyormuş. O dönemler odunculuk mesleği yapılan köyde oldukça fazla deve varmış. Ama günümüzde hiç kalmamış.
Karamandere: İki rivayet var. İlk olarak Karamanlis adlı Rum bir vatandaştan dolayı bu adın verildiği söyleniyor. Diğer söylenti ise soyu Karaman yöresine dayanan ailelerin köyü kurduğu şeklinde.
Çilingir: Bir rivayete göre bu bölge işgal altındayken burada bulunan komutan bu mevkinin adını ‘’Çelgir’’ koymuş, zamanla Çilingir olmuş. Çelgir ne demek onu bilmiyorum. Diğer bir rivayete göre ise ünlü anahtarcı ustaları varmış burada.
Yassıören: Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği dönemlerde burada eski bir ören yeri bulunmaktaymış. Kendisi buradan geçerken yatsı namazını kılmıştır. Bu nedenle buraya Yatsıviran denilmiş sonra Yassıviran haline gelmiş. Son olarak da Viran sözcüğü Ören olarak değiştirilmiş. (Derlemeci notu: Bu öykü halk etimolojisi olup gerçekliği bütünüyle kuşkuludur. Olasılıkla yörede bir ören yeri var olup, geçen yüzyıllar içerisinde oldukça düzleşmiş olmasıyla ilgilidir.)
Bolluca: Eski adının Boğluca olduğu bilgisi var. Bu ismi neredeyse herkes biliyor. Ama anlamına dair net bir açıklama yok.
Muratbey: Köyün kurucusu olarak kabul edilen Murat Bey adlı bir kişiye ait mezarın var olduğu bilgisi verildi. Köyün eski adının Mertenek olduğu söylendi. Ama ne anlama geldiğine dair bir sonuca ulaşılamadı.
Taşoluk: En eski adı Ayazma-i Rum (yani Rum Ayazması) olarak bilinmekte. Ayazma şifalı kutsal su kaynağı demek. Daha sonradan sadece Ayazma denilmiş. Yakınlarda Maşatlık denilen yerde Rumların kutsal saydığı bir dağ ve oradan çıkan bir su varmış. Köy beyaz sert kayalığın üzerine kurulmuş, caminin alt tarafından taşların arasından çıkan su nedeniyle yakın dönemlerde, tahminen 70'li yıllarda köyün adı değiştirilmiş. (Derlemeci notu: Maşatlık; gayrimüslim mezarlığı anlamında kullanılır.)
Hadımköy: Yerleşim yerinin içeresinde Hadim Baba diye bir Cami ve Türbesi vardır. Bir söylentiye göre Hadim Baba bir harem ağası olup Fatih Sultan Mehmet tarafından kendisine bağışlanan bu topraklara yerleşmiştir. Kimi görüşler ise sözcüğün gerçek anlamına bakarak padişaha hizmet eden bir kişi olduğu yönünde. Ancak gerçekte kim olduğu ise günümüzde henüz bilinmiyor.
Ek bilgi:
Girit, Yanya, Grebene ve Nasliç yöresinden gelenler birbirlerine “hemşerim” veya “memleketlim” anlamında “Patriyotis / Patriyotisa” olarak hitap ettikleri için bu kişilere “Patriyot” ve konuştukları dile de “Patriyotça” denmektedir. Bu yörelerden gelenlerin konuştuğu Rumca, şive ve sözcükler açısından Yunanca’dan önemli farklılıklara sahiptir.
Derlemeci: Deniz Karakurt


