2021 yılının Kasım ayında eşimin görevde yükselme sınavı için gittiğimiz ve (daha önce de bir kaç kez gitmiş olsam da) çok da fazla tanımadığım Ankara'da şehre girdikten hemen sonra, kapatılmış bazı güzergahlar nedeniyle yolları karıştırarak yanlışlıkla Hıdırlık Tepesi'ne çıktık araçla. Adını da o esnada bilmiyordum elbette ki. Gecekondular boşaltılmış hatta büyük bir kısmı yıkılmıştı. Oradan şehrin birkaç fotoğrafını çektikten sonra biraz araştırma yapmaya karar verdim ve kaldığım otelde Ankara'yı bilenlere tepenin yerini tarif edip adını sorup öğrenerek işe başladım. Gerisi kendiliğinden geldi. Talihimin de yolunda gitmesiyle daha önce duymadığım bir öyküye ulaştım.

 

Derleyen: Deniz Karakurt

 

Ankara Kalesi'nin tam karşısına düşen yalçın kayalıklı bir tepe vardır, üzerinde sarp yollar ve uçurumlar bulunur. Buraya Hıdırlık Tepesi denir.

Bir zamanlar yaşlı bir adam, oğlu ve gelini Hıdırlık Tepesi yöresinde bir yerde yaşarlarmış. Çok ıssız yerlermiş o vakitler. Ne şehir varmış ne de kasaba. Hıdırlık tepesinden bile zar zor görünen küçük bir köy bulunuyormuş çok ileride. Bu adamın yaşlılıktan gözündeki fer sönmüş. Gözü görmez yaşlı bir insana bakmak zoruna giden gelin, kocasına sürekli olarak yakınıp dururmuş. Üstelik bir de kıtlık dönemi yiyecek bulunamıyormuş. Sürekli huzursuzluk yaşanırmış evde. Kadın kocasına “bu adamı evimde istemiyorum” diyormuş. Artık bunalan kocası bir gece zifiri karanlıkta babasını yanına almış ve evden çıkmışlar sonunda bir tepeye tırmanmaya başlamışlar. Babasının gücü kesilince sırtına almış arada bir dura bekleye en yukarıya ulaşmışlar. Biraz soluklanıp dinlendikten sonra gözleri görmeyen yaşlı adam:

– Oğlum burası bizim köyün falanca tarafına düşen dağ değil mi? diye sormuş.

– Gözlerin görmediği halde nerden anladın baba? diyerek şaşkınlıka soruyla karşılık vermiş oğlu.

– Bir zamanlar ben de kendi babamı, bu uçurumun kenarında bırakıp ardıma bakmadan aşağıya dönmüştüm. Demek ki şimdi benim sıram geldi; diyerek cevap vermiş babası. “İşlediğim günahın bedeli olacak bu, o yüzden hiç üzülme, hiçbir vicdan azabı duyma içinde” demiş.

Bu sözleri duyan oğlu pişmanlıktan göz yaşlarına boğulmuş, babasını sırtladığı gibi tepeden inerek geri götürmüş. Eve vardıklarında gün ışıyormuş. Olan biteni karısına anlatmış. Gelini de şaşkınlıktan susup kalmış bir süre. Ne diyeceğini bilememiş. Sonra kaynatasının elini öperek;

– İşlediğin ne suç varsa Yaradanla senin aranda artık; demiş. 

Hızır, gittiği yerlerin en yüksek yerlerine çıkarmış. Rivayete göre, işte bu olay yaşanırken Hızır da o dağdaymış da olanı biteni izlemiş. Bu nedenle orasının adı Hıdırlık olarak kalmış.

 

Kaynak Kişi: A. Ç.

Kişisel bilgilerinin açıklanmasını istemedi

Derleyen: Deniz Karakurt

 

Başka bir kişiden edindiğim bilgi ise şu şekildedir: Çocukluğunda Hıdırellez günü tepede ateş yandığını uzaktan kendi evlerinden görünce anneannesinin bundan mutluluk duyduğunu hatırladığını belirtti. Bir keresinde anneannesine sorduğunda Hıdırlık Tepesinin adının Hıdırellez kutlamalarıyla ilgi olduğu için bu adı aldığını anlattığını söyledi. 

 

Ek bilgi:

Geçmişte Arap Dağı, Timurlenk Tepesi gibi isimlerle de anılmış. Cumhuriyet dönemine kadar şehrin dışında yer alıyormuş. Daha sonra tüm yöreye Altındağ adı verilmiş. Nihayetinde genişleyen kentin içinde kalmış. 

Bir söylentiye göre meşhur Arap şairi İmrülkays’ın mezarı bu tepede yer alıyormuş. Eskiden 1930’lara kadar burada bir türbe bulunduğuna dair bilgiler var olsa da herhangi bir kalıntıya günümüzde rastlanmamış ve artık hatırlayan yokmuş. 

İmrülkays, İslamiyetten hemen önceki dönemde Arabistan’da yaşamıştır. Çok ilginç bir hayat hikayesi vardır. Babası tarafından kabileden kovulmuştur, onun ölümünün ardından geri dönmüş ve kabileler arası savaşlara katılmıştır. Düşman bir kabilenin İran Kisrası ile anlaşması üzerine İmrülkays da yardım istemek için İmparator Justinyanus’la görüşmek üzere Konstantiniye’ye (İstanbul’a) gitmiştir. Ancak Justinyanus görüşmede bu isteği kabul etmeyeceğini söylemiştir. İmrülkays geri dönmek için yola çıkmıştır. Ankara’da konaklayıp dinlenmeye karar vermiştir. İşte bu sırada Ankara tekfurunun kızı olan bir prensese aşık olduğu rivayet edilir. Kızın adının Belkıs (Türkçeleştirerek Balkız) olduğuna dair söylentiler vardır. Bir süre sonra zaten hasta olan bu kız ölünce Hıdırlık Tepesi’ne gömülmüştür diye anlatılır. İmrülkays da aşkından hastalanıp ölür. (İmparator Justinyanus tarafından zehirlendiği de idida edilmektedir.) Nihayetinde Ankara’da bulunan Hıdırlık Tepesine gömüldüğü anlatılmaktadır. İmrülkays aslında İslamiyetin ortaya çıkışından yaklaşık 70 (Hz. Muhammedin doğumundan yaklaşık 25) yıl kadar önce yaşamış olduğu halde kendisine isnat edilen mezarın Selçuklular döneminde Anadolu İslam geleneğine göre türbeye çevrilmiş olması ise üzerinde durulması gereken diğer bir husustur. Hem kendisinin hem de aşık olduğu prensesin mezarlarının bulunduğu yere, üzeri kubbeli bir türbe inşa ettirilmiştir. Daha sonra bu yapı yıldırım düşmesi nedeniyle tamamen yıkılmış. Günümüzde bu alanın bulunduğu yerde haritacılar tarafından dikilmiş pilye taşı bulunduğu bilgisi mevcut. Hızır Ziyaretgahı veya Hızır Türbesi olarak da bilinen bu mekana bölge halkı Hıdırellez zamanlarında gelerek dualar ederlermiş. Ayrıca Timur ile ilişkilendirilerek Timurlenk Tahtı denildiği bilinmektedir.

Avrupalı olduğuna kesin gözüyle bakılan kimliği bilinmeyen bir ressam tarafından 1700'lü yıllarda yapılan yağlıboya bir tabloda tepenin zirvesinde türbe görünmektedir. Ayrıca türbe kalıntısına dair birkaç fotoğraf da günümüze kadar ulaşmıştır.

 

Yazan: Deniz Karakurt