Derleyen: Deniz Karakurt 

 

Kocahasanlı Köyü: Eski devirlerde Toroslar civarında Çolak Ağa namıyla tanınan bir adam yaşarmış. Bu ağa yöre halkına kötülükler yapar zulmedermiş, mallarına canlarına zarar verirmiş. Yanında Hasan adında bir adamı varmış ki, ona çok güvenirmiş. Yıllar içinde Hasan bu ağanın sağ kolu olmuş. Hasan günlerden bir gün dere kıyısında otururken demek ki kendi kendine düşünmüş bu işin sonu nereye varacak diye. Yanına varıp Çolak Ağa'yı uyarmış gel vazgeçelim bu yaptıklarımız doğru değil diye. Sonraki zamanlarda birkaç kere daha söylemiş bunları. Ama Ağa, yaptığı kötülüklerden vazgeçmek niyetinde değilmiş. Hatta daha çok azıtmış. Hasan bunun üzerine ağaya başkaldırmış ve kendi yanına adam toplamış. Yeterince güçlendikten sonra da Çolak Ağa'ya saldırmış, fakat karşısındaki de güçlü biri. Hasan yenilmiş, bunun üzerine bir yaylaya çıkmış. Burada daha çok adam toplamış, daha iyi hazırlık yapmış. En sonunda Çolak Ağa'ya haber salıp, yaptıklarını yanına bırakmayacağını iletmiş. Bunun üzerine çok kızan Ağa, yanında bütün adamlarıyla birlikte yaylaya baskına gelmiş. İki tarafın burada girdikleri çatışmada Ağa öldürülmüş. Çolak Ağa'nın ölümüyle birlikte onun ettiği zulümlerden kurtulanlar Hasan’la birlikte şimdiki köyün bulunduğu yere gelerek yerleşmişler. Hasan’a o günden sonra Koca Hasan demeye başlamışlar. Bir süre sonrada başı sıkışanlar, aç kalanlar, yolda kalanlar, sıkıntısı olanlar onun yanına gelirken, “Nereye gidiyorsun?” diye sorulduğunda “Koca Hasan’a gidiyorum” veya onun yaşadığı yer anlamında “Koca Hasan’lıya gidiyorum” demeye başlamışlar. Böylece buranın adı da Kocahasanlı kalmış.

Ek bilgi / Derlemeci notu:  Bu yerleşim yeri deniz kıyısında olduğu için günümüzde tamamen betonlaşmış ve köy olma niteliğini yitirmiş durumdadır. Kentin içinde yitip gitmiş bir isimdir artık. Bu öyküyü anlatan orta yaşın üzerindeki artık yaşlılık yıllarına girmek üzere olan kişi ağlamaklı bir ruh haliyle kendisini zor tutuyordu. Rahatlıkla anlayabiliyordum bu durumu. Anlattıklarını geçmişte pek çok kişinin bildiğini söyledi. Şimdi unutuldu gitti dedi.  

 

Koramşalı Köyü: Eskiden köye bir saz takımı gelir. Bu takımdaki çalgıcılardan birinin kızı da yanında gelmiştir. Bu kız güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakır, ayrıca kendisi gibi göz alıcı bir de atı vardır. Gece geç vakitlere kadar saz çalınıp eğlenildikten sonra köylüler konuk ettikleri kişilere yatmaları için yer gösterirler. Bütün herkes uyuduktan sonra köyün sülalelerinden birinden bazı gençler kızı atıyla birlikte kaçırırlar. Bir süre gittikten sonra, gençlerin hepsi de kız benim olacak onunla ben evleneceğim demeye başlar. Sonra da atı kim alacak diye bir laf daha girer işin içine. En sonunda bıçaklarını çekerler kız kimin olacak, at kimin olacak diye kavgaya tutuşurlar. Her biri yaralanır. Gecenin karanlığında hem birbirlerini hem de yanlışlıkla kızı ve atı bacaklarından yaralarlar. At devrilir, kalkmak için ne kadar uğraşırsa da başaramaz. At kalkmak için sıçrar durur. Galgıdıkça (kalkıdıkça: sıçradıkça) yanında yöresindeki birine vurur çitmeyi. Kız karanlıkta kaçar kaybolur. İşte bu mevkiye Atgalgıdığı denir o olaydan sonra.

Ek bilgi / Derlemeci notu: Mersin’in Erdemli ilçesi yöresinde Koramşalı köy adı bulunur. Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Ahmetler köyü yakınlarında eski bir köy yeri olan Koramşa mevki adı da vardır. Öncelikle Koramşalı köyünün adı olan sözcük; bir yere ait olmayı veya bir yerden gelmiş olmayı belirten -lı ekine sahiptir (Adanalı, Muğlalı gibi). Buranın eski adının Hürrem Şah olduğu yönünde bir bilgi gördüm. Ancak bunun gerçekliğini ve ayrıca neden bu ismin verilmiş olduğunu doğrulamak mümkün olmadı. Sadece bu ses dönüşümü mümkün müdür diye yaptığım araştırmada benzer bir örneğe başka bir ülkede rastladım. İran’da Hürremşehir adlı bir kent bulunmaktadır ve bu bileşik sözcüğün Latin alfabesi ile uluslararası Khorramşahr yazımına ve telaffuzuna rastladım. Gözden kaçırılmaması gereken husus bu adın Arap alfabesindeki hırıltılı gırtlaksı Hı harfi ile yazıldığıdır. Boğazda Qaf harfinin çıktığı noktaya yakın bir yerden çıkarılan bir sestir. Ḣurremşah > Ḣorramşah > Qorramşa > Koramşa dönüşümü bu bağlamda mümkün olsa da, Türkçe içerisinde bu dönüşüm çok ilginçtir. Bence pek rastlanabilecek türden değildir. Farsça’da mutlu, neşeli, şen anlamlarına gelen Hürrem isminin erkeklere de verildiği dikkate alınırsa sondaki Şah kısmı da mantıklı görünmektedir. 

 

Sıraç Köyü: Çiftçilikle uğraşan Murat Dede ölünce köyün mezarlığına defnedilir. Ancak kefenlenmiş cesedi mezarından çıkar ve yürüyerek şimdiki türbesinin bulunduğu yere kadar gelerek yatar. Civarda sürü yayan çobanlar yerde yatan cesedi görünce korkarak koşup köylülere haber verir. Köylüler cesedi başkalarının çıkarıp buraya bıraktıklarını sanarak, mezar soyguncularının arkasından beddualar ederek götürüp mezarına yeniden gömerler. Ancak birkaç gün üst üste aynı durumla yeniden karşılaştıklarında, yaşarken de erenlere karıştığı söylenen Murat Dede'nin gömüldüğü yerden rahatsız olduğu düşünülerek her defasında gelip yattığı yere gömülmesini uygun görürler. Bir de böyle deneyelim bakalım ne olacak derler. Başka bir söylentiye göre Murat Dede’nin gençliğinden beri birlikte çalıştıkları iki arkadaşı birkaç yıl arayla ölünce onları köyün mezarlığına defnederler. Murat Dede, her zamanki gibi yine tarlaya çalışmaya gittiği bir gün geç vakte kadar eve dönmez. Hanımı merak ederek komşuna rica eder, o da genç oğlunu tarlaya kadar gidip bakması için yollar. Komşu çocuğu tarlaya vardığında gördükleri karşısında korkudan düşüp bayılacak hale gelir. Bakar ki ölen iki arkadaşından biri öküzle çift sürerek, diğeri ise elindeki bel ile sabanın girmediği yerlerin toprağını çevirerek Murat Dede’ye yardım etmekteler. Saban sürenin elinde ise öküzün boyunduruğuna geçirilmiş bir yılan vardır, onu tutmaktadır. Komşu çocuğu korkuyla bağırınca yaşlı adamlar yiter giderler. İşte köyün yakınlarındaki ağaçlık bir tepede bulunan Murat Sofu mezarı bu erene aittir. 

1974 Kıbrıs Harekatı sırasında Murat Dede mezarının bir ateş topuna dönüşerek gittiği ve savaş sonrasında geri döndüğü de söylentiler arasındaymış. (Yerel halk inanışlarının ülkeyi ilgilendiren konularda bağlamının genişletilerek manevi yardım umuduyla söylenti türetilmesinin örneklerinden birisidir.)

Ek bilgi / Derlemeci notu: Sıraç adına dair köyden verilen bilgi Saraç (koşum ve eğer takımı yapan kişi) sözcüğünün değişime uğradığı yönünde. Ayrıca benim yaptığım kökenbilimsel araştırmaya dayalı yorumum ise şu şekilde. Eski Türkçe’de cila, cam, parlaklık, seramik kaplama gibi kelimeler türeten Sır sözcüğü ve kökü vardır. (Arapça gizem, esrarlılık bildiren Sır kelimesi ile hiçbir bağı yoktur.) Türkçe bu anlam içeriği ile bağlantılı olarak kaplama maddesi içeren toprak, sır eriyiği gibi sonuçlara ulaştım. Ancak bu anlamların yöredeki böylesi bir madde çıkarılan bir yer bulunup bulunmadığı araştırılarak açıklanması gerekmektedir. Ayrıca Arapça’da kandil, çerağ, meşale, fener gibi manaları bulunan “Sirac” kelimesinin Türkçe Sıraç ile benzeşim yoluyla değişime uğramış olma ihtimali de dikkate alınmalıdır. Sıraç aşireti ile alakası bulunup bulunmadığı da yine ayrıca araştırılmalıdır.

 

4 Köy: Erdemli Bölgesi’ne gelerek yerleşen dört kardeş rivayet edilmektedir. Bunlardan üçü Karahıdır, Karayakup ve Karaahmet olarak söylenmektedir. Böylece kendi adları ile anılan Karahıdırlı, Karayakuplu ve Karaahmetli köylerini kurmuşlardır. Ancak dördüncü kardeşe dair bilgi eksiktir. Karakeşli köyünün adı belirli bir oranda uyumlu görünse de “Keşli” sözcüğü ile biten başka yerler de var olduğu için onları ayrı olarak değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim. Olasılıklardan birisi biraz daha uzakta kalmakla birlikte günümüzde Yenişehir ilçesi içerisinde bulunan Karahacılı köyüdür, yine diğer bir olasılık ise Silifke ilçesindeki aynı adı taşıyan Karahacılı köyüdür.

 

Derlemeci: Deniz Karakurt