DOYDUK VE KANLICA KÖYLERİNE DAİR BİR DERLEME
Derleme Tutanağı
Derlemeci: Deniz Karakurt
Nevşehir’in Kozaklı ilçesine bağlı Doyduk ve Kanlıca köyleri arası günümüzde arabayla yaklaşık yarım saat kadar sürmektedir. Fakat bu iki köy arasında bağ kuran ilginç bir rivayet anlatıldı bana. Olduğu gibi aktarıyorum.
Doyduk köyü yakınlarındaki Çukurağıl mevkisi ve komşu köy olan Kalecik (Kalaycık) yakınlarındaki Çerçi Höyüğü çevresinde iki köy yaşarmış. Bunlar aynı zamanda demircilik yapan, demiri işleyen zanaatkar bir toplummuş, aralarına hasetlikten nifak girmiş ve ortaya çıkan husumetin büyümesi sonucu pirleri olan Dede’yi öldürmüşler, belki de istemeden olmuş. Sonra pişman olup iki köyün de görebileceği yere mezarını yapmışlar, Dede bir Alevi imamı… Onun ölümünden sonra dirlik bozulur ve bu iki köy halkı İstanbul’a bağlı Kanlıca’ya göçerler. O zamanlarda bu bölgede ne Doyduk köyü varmış ne de diğer köyler… Çerçi Höyüğü ve Sarıdağ civarı ticaret yolunun işlediği yıllarda üzerinde zamanın dinlenme tesisi gibi bir özelliğe sahipmiş. Bu bilgileri rahmetli avukat Burhanettin Kabukçuoğlu ve tarih öğretmeni Kadir Uzun’dan öğrenmiştim, hatta okuldaki bir ödev olarak anlatmış 10 almıştım. Ayrıca Kanlıca köyümüzün ahalisinin İstanbul'dan tekrar Anadolu'ya bugünkü yerine gelerek köye Kanlıca ismini verdiklerini de onlardan birisi söylemişti. Ancak Kanlıca köyü, Doyduk köyüne çok değilse de yine de biraz uzak kalmakta. (Elvan Erol)
Çukurağıl: Düz bir arazinin ortası çukurlukmuş ve burada geçmişte bir koyun ağılı varmış veya doğal olarak hayvanları bekletmek için uygun bir yermiş.
Çerçi Höyüğü: Eskiden köye gelen çerçiler (gezgin satıcılar) buradaki yığma tepenin yanında konaklarmış. Hatta burada geceledikleri olurmuş.
Derlemeci notu: Eskiden aralarında husumet olan köyün yakınlarına değil de biraz daha uzağa yerleşilerek yeni bir köy (Kanlıca) kurulması mantıklı bir durumdur. Büyüklerden öğrenilerek ortak bellekte böyle bir sorunun varlığı unutulmamış olmalı.
Doyduk köyündeki Dede Mezarı olarak bilinen bu ziyaret yeri bir tepenin üzerinde yer alır. Kenarları taşlarla çevrilidir. Bir taşın üzerinde Dede olarak anılan erene ait olduğu söylenen bir ayak izi vardır. Mezarın bulunduğu bölge “Dede’nin Dağı” olarak anılmaktadır. Doyduk köyüne yolu düşen yabancıların aç bırakılmadığı karınları doyurulduğu için bu sözü söylemeleri nedeniyle köyün adı da bu şekilde kalmış denilmekte. Bu konu belki de bahsi geçen pir Dede ile alakalı da olabilir. Dedenin mezarı bizim köyde (Doyduk köyünde) “Dedenin Buğazı” mevkisinde yüksek bir tepenin tam üstünde bir türbe alanında. Türbenin ortasında mezar var. Dilek ve adak yapanlar olurdu, Dedenin türbesinde adaklarını keserlerdi. (Baki Künkör)
Kanlıca köyü yakınındaki evlerin de yaslandığı Türbeli tepenin altında farklı yerlerden iki giriş kapısı bilinen mağaranın iç duvarlarındaki oyulmuş malzemelik tekerliklerde ateş yakıldığına dair ateş isi ve küllerine rastlanmıştır. Tepe eteğinin boş alanlarından birine ev yapmak için yapılan kazıda insan kemiklerine rastlanmasından yörenin çok eski yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Kuyubaşı olayı diye bilinen bir mesele yaşanmış. Bin sekizyüzlü (1800’lü) yıllar öncesi yöredeki yerleşik Ermenilerin etrafına konumlandığı su kuyusundan başka içmelik suyu bulunmayan yöreye ilk gelen Türkmenler kendilerinden önce hayvanlarını düşünmüş olmalılar ki içme suyuna uzak ama Irmak’a yakın yerleşmişler. Ama içme suyunu da söz konusu kuyudan temine yönelirler. Türkmenler buradan su almaya gittiklerinde, orada yaşayan Ermenilerden “su almaya gelmeyin” sesleri yükselir ve nihayet bunlardan biri kuyudan içme suyu almaya gittiğinde öldüresiye dövülür. Yedi Türkmen topluluğu varmış o zamanlar gelip çevrede yerleşmişler (Yılanlı / Üçobalar, Ekiçye, Yabanlı / Kaçkışla gibi yerlerde). İçlerinden birisi Dere Mahallenin karşısındaki adını taşıyan mağaraya yani Hacı Eli’nin İni’ne geçici olarak yerleşir. Sonra yakın yerlerde evler yapılır. Kuyu çevresinde bulunan yerleşik kimi Ermeni büyükleri su vermemekte direnince yapmayın-etmeyin deseler de çoğunluk su vermeme tarafında yer alırlar. İçme suyu alamayan Türkmenler su kuyusunun başına giderler ve dövüş başlar. İki taraftan da, su vermeyiz diyen taraftan da ölenler ve yaralananlar olmuş. Tehcirden falan çok önceki olaylar bunlar. Birbirine karıştırılmasın. Ölenler olmuş, yaralananlar olmuş? Kan akmış… Kanlı Kuyu denmiş oraya. Belki de böylece Kanlıca oldu adı buranın… Çocukluğunda kuyudan içme suyu getirmek için giden ve kuyu başında öldüresiye dövülen Hacı Rıza Efendi büyür ve evlenir. İlk eşinden çocuğu olmaz. İkinci kez, Avanos yöresinden; yaylalara gidiş-gelişlerde tanış oldukları Yörüklerden / Türkmenlerden birinin kızıyla da evlenir ama bu evlilikten de çocuk olmaz… Hacı Rıza Efendi kadere boyun eğer. Irmak kenarına yerleşik köyün karşı tarafına geçişlerindeki çileye üzülür ve Karasu’nun farklı yerlerine arabaların ve hayvan sürülerinin de geçebileceği iki köprü, bozkırlarda otlayan hayvanların içmesi için “Hacı Rıza’nın Çeşmesi” adını taşıyan havuzlu çeşme ve köylülerin desteğini de alarak köyün ortasına havuzlu çeşme yaptırır. (Hıfzı Karaca)
Kanlıca köyünde bir tepede “Dedenin mezarı” denen bir yer vardır, türbe gibi… (D.U. Neslihanoğlu)
Hacıfakılı köyü “Koca İğde” denilen bir bölgede bir dede yaşadığı rivayet edilir. Kendi köyümdür. Büyük dedemin de fakih yani Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğrencisi olduğu yönünde anlatılanlar da vardır, köyümüzün ismi de ondan gelir. (Hüseyin Albay)
Derlemeci notu: Kanlıca ve Hacıfakılı birbirlerine yakın köylerdir. Benzer bir söylentiye rastlanması son derece olağandır.
Derleyen: Deniz Karakurt


