Zıtlıkların mücadelesi sanatta her zaman var olmuştur. En basit biçimi ile iyi ve kötü karakterler birbirleri ile mücadele ederler. Burada dışsallaştırıcı bir diyalektik anlayış vardır, yani birbirinden ayrışmış güçlerin çatışması durumu bulunur. Ancak kimi zaman da birlikte hareket eden karşıt karakterler var olabilir. Bunlar kendi içlerinde çatışırken başka zıt kişiliklere karşı ortak bir davranış içerisinde birlikte hareket ederler. Bu anlamda birbirine zıt karakterlere ve/veya görünüşlere sahip iki kişinin ortaklaşa davranışları üzerine kurulu eserler daima var olmuştur ve olacaktır, sadece isimler ve öyküler değişecektir: Hacivat ve Karagöz, Scherlock Holmes ve Doktor Watson, Laurel ve Hardy, Zeki ile Metin, Şaban ile Ramazan, Murtaugh ve Riggs (Cehennem Silahı filmleri)...

 

Yönetmen Yavuz Turgul'un 1993 yapımı Gölge Oyunu filminde aslında başroldeki 2 karakter, Karagöz ve Hacivat'ın son derece modernize edilmiş daha doğrusu günümüz gerçekliğine maruz bırakılmış halleridir. Zaten filmin adı doğrudan bu ipucunu vermektedir. Güldürü unsurları ile desteklenen öykü hayatın acımasızlığını gözler önüne serer. Bu açıdan filmin kendisi yine diyalektik bir anlatım örgüsüne sahiptir.

 

Yine sinema sanatı içinde diyalektik karşıtlık bağlamında değerlendirilmesi gereken bir ayrıntı da 1995 yapımı Jumanji filminde yer almaktadır. Çocuğun babası ile çocuğu öldürmeye çalışan Avcı aynı aktör tarafından canlandırılmıştır (makyaj çok iyi olduğu için fark edilmemiş olabilir ama kapanış jeneriğinde zaten isimlerde yazılıdır). Bu öylesine bir kurgu değildir. Mevzunun geri planında Anti-Oedipus kompleksi vardır. (Yani babayı öldürmeye çalışan oğlu yerine oğlunu öldürmeye çalışan baba). Bu da filmi iki sonuca götürür:

1. Aslında tüm film çocuğun (veya daha düşük bir ihtimal babanın) bilinçaltındaki bir olaydır. 

2. Tamamlayıcı olarak: Senarist ve/veya yönetmenin geçmişindeki bir sorun dışavurulmaktadır.

 

Ek bilgi: Diyalektik yaklaşım, kainattaki var oluşun karşıtlıkların birlikteliği üzerine kurulu olduğu ve insanların olguları bu şekilde algıladığı görüşüdür. Gece-gündüz, iyi-kötü, ateş-su, dişi-erkek... Kötülük kavramı olmasaydı iyiliği anlayamaz ve anlamlandıramazdık. Gece olmasaydı gündüz diye bir kavram olmazdı ve adlandırılmasına da gerek bulunmazdı.