Yapmış olduğum bir derleme... Anlatılanlar aşağıdaki gibi.
Babam H. D. memleketimiz olan İmirdolu/Emirdolu köyünde geleneksel halk inanışı uygulamalarının bazılarını yapardı. 1962'den beri İstanbul'daydı. Zaman zaman gider gelirdi. Asker dönüşü mevsimlik işçi olarak İstanbul'a gelip kömür taşır evlere, sonra dönüp tarım işlerine bakar. Geçen 84 yaşındaki amcamın söylediğine göre en çok o çalışmış, neredeyse bütün kardeşleri, annesi, babası, çocukların geçimi onun kazandığı parayla sağlanmış. Yaşayan amcam öyle söylüyor. 1973'ten sonra da sürekli İstanbul'daydı. 2000'li yıllarda köye ev yapıp yazları gitmeye başlamıştı. 90 yaşında öldü. Yörede bu tür inanışlar zaten yaygındı. Kendisine saygı duyulurdu tabii ki. İstanbul'da kurşun döktüğünü ve bu kültürü bilenler zaman zaman gelip döktürürdü. Köyde hemen herkesin bir becerisi vardır. Büyük amcam da kırıkçı-çıkıkçı, yani sınıkçı idi. Böyle bir durumu olan ona gelirdi. İşini kusursuz yapardı.
Tokat/Zile'de yol üstündeki bir armut ağacına çaput/ip bağlanırdı. Aslında armut ağacı olması bir zorunluluk değil. Bir anıt ağaç gibi durduğu için, eski Türk kültüründen süregelen ağaç kutsamasının da etkiyle seçilmiştir. Çam ağaçları ile ardıç ağaçları da kutsanır bizim kültürde. Koku salmalarıyla ilgili olsa gerek. Yüzerlik/Üzerlik otu da yine iyi dilekler için yakılır, çevreye âdeta şifalı bir koku yayılır ki, her türlü kötülüğü evden, ocaktan kovacağına inanılır. Her evin kapısında bir koç kafası asılıydı eskiden. Bu kurban edilmiş koçun kafasıdır. Yiğitlik göstergesi ve korkusuzluk özelliğini diri tutmak için. Anne tarafımdan dedemin evinde koç kafası asılıydı mesela. Bizim evimizin kapısında ise Yüzerlik (kokulu üzerlik otu) asılıydı.
Bunun yanında babam kurt ağzı bağlardı. Dağda kalan koyunu kuzuyu kurt yemesin diye yapılan bir uygulama idi. Kurt ağzı balama/bağlamak, dağda kalan koyun, keçi, inek, düve gibi hayvanların kurt tarafından boğazlanıp yenmemesi için yapılan bir işlem. Alevi inanışlarındaki okunan duaları tam olarak bilmiyorum. Çocuktum köyden ayrıldığımda. Sözgelimi; Allah'ım sen kuzum, koyunumu, ineğimi kurttan koru... gibi sözler edildikten sonra açılır kapanır bıçağın ağzı açıkken dualar edilir, dilekler dilenir, sonra bıçağın ağzı kapatılır. Kurt ağzı bağlamak böyle bir durum.
Kurşun dökmeye ilişkin bir anım ise şöyledir. Babamın ölmeden 10-15 yıl önceki son kurşun dökmesi olayı. Bir aile dostumuz büyük bir ürküntü, korku içinde kapımızı çalıyor. O arada ben evde yokum. "Hasan Emmi, ben çok kötüyüm, bana bir kurşun dök, diyor. Babam ne olduğunu soruyor ama ilgili kişi tam olarak konuşamıyor, ısrarla kurşun dökmesini istiyor. Neyse babam sonunda kurşunu döküyor, dökülmüş kurşundan sonra donduğunda oluşan biçim bir hurda araç görüntüsüdür. Diyor ki, burada bir hurda araç görünüyor. Bu sözü duyar duymaz kendine geliyor. "Hasan Emmi, kaza geçirdim, aracım hurdaya döndü", diyor ve bir süre sonra titremesi, ürküntü, korku durumu geçiyor.
60ların başında köyden İstanbul'a göçmüş babamın amca çocuklarının virane evindeki merdivenden geçip bizim eve girerdik. İki giriş çıkıştan birisidir. Evin iki odası, bir ahırı vardır. Ahırı kullanıyoruz ama odalar kilitlidir. Asma kilitli. Babam, annem, ablam ve ben. Dördümüz, dedemlerden (annemin babası) geliyoruz. Kış gecesi. O ev için hep olmadık öyküler anlatılır. Orada hep bir yatır olduğu söylenir, çocuğuz inanırız. Geceleri ses geldiğini duyarlar, birkaç kişi, amcamlar gidip bakarlar, bütün mallar uyuyor, hiçbir ses yoktur. Gaz lambasıyla, el lambalarıyla bakıp sonra geri dönerler. Ama sürekli bir duyduklarını iler sürerler. Bir gelişimizde asma kilidin asması hızlıca açıldı ve kapıya çarptı. Yani asmalı kısım aşağı düşer. O sesi dördümüz de duyduk. Çok korktuk tabii ki. Sonra bütünü korkumuzu yenip kilide baktık ki, kilitli, zerze olan kısım yerinde. Hiçbir şey düşmüş değil. Yani, hepimizin duyduğu ses belki de önyargı.
Bilgileri veren kişi: V. D.
Derleyen: Deniz Karakurt


