Konu: Kayseri’nin Sarıoğlan ilçesine bağlı Burunören köyündeki inanışlar üzerine bir inceleme.

Kaynak Kişi: Haydar Erdoğan

 

Doğum ile ilgili inanmalar:

- Hamile kadının yüzüne çil düşerse, doğacak çocuğun erkek olacağına inanılır.

- Hamile kadının kalçası geniş olursa, doğacak çocuğun kız olacağına inanılır.

- Hamile kadının gözleri güzelleşirse, doğacak çocuğun kız olacağına inanılır.

- Hamile kadının karnı sivri olursa, doğacak çocuğun oğlan olacağına inanılır.

- Hamile kadının ağrıları sık sık olursa kız, az olursa oğlan olacağına inanılır.

- Çocuk ana karnında çok hareket ederse kız, az hareket ederse, oğlan olacağına inanılır.

- Çiftler yağmurlu günde evlenmişler ise, doğacak çocuğun oğlan olacağına inanılır.

 

Ölüm ile ilgili inanmalar:

- Hastanın gözü şiş olursa öleceğine inanılır.

- Hastanın gözü küçülürse öleceğine inanılır.

- Hastanın boynu uzarsa öleceğine inanılır.

- Hasta evde çok gezerse öleceğine inanılır.

- Hasta yanına çok kişi çağırırsa, öleceğine inanılır.

- Hasta çok çeşit yemek ister yerse öleceğine inanılır.

- Hasta abuk subuk konuşursa, öleceğine inanılır.

- Cenaze olduğu evde yemek pişirilip yenmez.

- Cenazenin önünden geçmenin iyi olmadığına inanılır.

- Cenazeden gelen olursa, ayağa kalkmanın iyi olacağına inanılır.

 

Gökyüzü ile ilgili inanmalar:

- Akşamları tohum ekilmez. Çünkü eken kişinin bacağının kısa olacağına inanılır.

- Ayın yeni doğduğunda zamana aybaşı olarak inanılır ve o günde tohum ekilmez.

- Bulutlar dağlara doğru giderse yağmur yağmayacağına inanılır.

- Gök çok gürlerse fazla yağmur yağmayacağına inanılır.

- Gök gürlediğinde şapka havaya atılır. Şapka yere düştüğünde ağzı yukarı olursa bolluk, ağzı aşağı düşer ise kıtlık olacağına inanılır.

- Gök kuşağının altına yoğurt dökünce isteğin olacağına inanılır.

- Gök kuşağının altından geçilirse, oğlan ise kız, kız ise oğlan olacağına inanılır.

- Gökteki ayın etrafı kırmızı olursa yakında yağmur yağacağına inanılır.

- Gökten yıldız kayarsa dilek tutulur ve bu dileğin kabul olacağına inanılır.

- Gökyüzünde yıldız çok sık olursa yağmur yağacağına, sık olmazsa yağmayacağına inanılır.

 

Günler ile ilgili inanmalar:

- Cuma günü köydeki yoksullara Cumalık verilir.

- Cuma günü tohum ekilmez. Ekilen tohumların kurtlanacağına inanılır.

- Hava kararır siyah bulutlar gökyüzünde oluşmaya başlayınca yağmur yağacağına inanılır.

- Karayel çok eser ise yağmur yağacağına inanılır.

- Köyde cenaze olduğu gün sela verilir.

- Köyde cenaze olduğu gün çamaşır yıykanmaz.

- Kışın gök gürülerse çok kar yağacağına inanılır.

- Kışın hava yıldızlı olursa, ayaz olacağına inanılır.

- Salı günü yapılan işlerin tersine döneceğine inanılır.

- Ufuk - Gökyüzü kırmızı olursa, bir sonraki gün (yarın) havanın iyi olacağına inanılır.

- Yaz yağmurunun, çok kısa ve sık sık yağacağına inanılır.

- Yeni doğmuş ayı, ilk görüldüğünde dua edilirse dileklerinin kabul olacağına inanılır

 

Hayvanlar ile ilgili inanmalar:

- Atın anlı sakarsa, aksi olacağına inanılır.

- Çakal bağırırsa, yağmur yağacağına inanılır.

- Guguk kuşu öterse, ilkbaharın geldiğine inanılır.

- Güvercin görülürse, haber geleceğine inanılır.

- Horoz yönünü eve doğru çevirip öterse, misafir geleceğine inanılır.

- İneklerin boynu kalın, kafası büyük olursa iyi süt vermeyeceğine inanılır.

- İneklerin boynu ve bacakları ince olursa; iyi cins sayılır. İyi sağımlık hayvan olduğuna inanılır.

- Karga çok öterse, onun etrafında çakal veya tilki olduğuna inanılır.

- Karga kapıda çift öterse, iyi haber geleceğine tek öterse aksilik olacağına inanılır.

- Kedi bacağını kaldırırsa, misafir geleceğine inanılır.

- Kesilen hayvanın kalbine kan dolarsa, kesen kişinin kalbinin kötü olduğuna inanılır.

- Köpek kapıda ulursa o evde yahut köyde birisinin öleceğine inanılır.

- Rüyada at görülürse kısmet olduğuna inanılır.

- Rüyada köpek ve yılan görülür ise düşman olduğuna inanılır.

- Tavuk öter ise, bir aksilik olacağına inanılır ve tavuk evin etrafını dolaşmadan hemen kesilir.

- Yolda giderken önünden kedi geçerse, iyi olmayacağına inanılır.

 

Bitkiler ile ilgili inanmalar:

- Ebem gömeci denen otun kalbe iyi geldiğine inanılır. Çay yapıp içilir.

- Fındık ve cevizin yaraları azdıracağına inanılır.

- Pezik ve patlıcanın yaraları azdıracağına inanılır.

 

Nazar ile ilgili inanmalar:

-Çocuk ve insanlara nazar değmemesi için nazar boncuğu takılır

-Hayvanlara nazar değmemesi için gözboncuğu, püskül ve nal takılır.

-Nazar değen kişiye tuz çevrilir. Birazı ateşe atılan tuzun nazarı geçireceğine inanılır.

- Nazar değen hayvan için tuz çevrilir ve çevrilip okunan tuzun birazı ateşe atıldıktan sonra kalanı nazar değen hayvanın üzerine serpilir.

- Nazar değen hayvana, nazarlayan kişinin ayağının altından toprak alınıp, o toprağın suyu o hayvana içirilir.

- Şüphelendiği kişiden nazar değmemesi için anlına kara çalınır.

- Nazar değen kişi için kurşun döktürülür.

 

Ölümle ilgili gelenekler: 

Köyümüzde ölmesinden şüphelenilen hasta bir kişinin hasta yatağında mümkün olduğu kadar yalnız bırakmamaya ve onun yanında beraber oturup ona teselli vererek, hoş tutmaya çalışılır. Eğer ölecek kişinin öleceğine kesin bakılırsa başında hoca Kuran’ı Kerim’den ayetler okuyarak ve telkin vermeye başlar. Hasta veya yaşlı kişi can vermekte zorlanıyor ise kafasının altındaki yastık çekilir ve mümkün olduğu kadar kapıların önünde kimsenin durmaması istenir. İnsanlar kapının önünde oldukları için Azrail’in can almak için gelemeyeceğine ve hastanın can vermek için fazla can çekişeceğine, zor öleceğine inanılır

Ölen kişi ilk önce yatağına uzatılır ve üzerindeki bütün giysileri üzerinden çıkartılarak elleri yanına uzatılıp çenesi bir tülbent veya bir bez ile bağlanıp üzeri örtülür. Ruhun bedeni terk etmesi ile cansız kalan ceset başında (cenazenin başında ) yakınları ve komşuları yanık sesleriyle içlerinden gelerek ağlayıp ağıtlar yakarlarken köy imamı yüksek bir yerde sela vererek köyde cenaze olduğunu bildirir. Bundan sonra cenazenin başında bulunanlar ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dileyip taziyelerini bildirirler. 

Ölüm vakti de çok önemlidir. Eğer gece ölmüş ise; sabaha kadar cenazenin başında beklenir ve o gün evde ışıklar söndürülmez sabaha kadar yakılır. Aynı zamanda uzak yerlerde ve yakın köylerde yaşayan yakın akrabaları varsa onlara haber verip gömmeden önce cenazeyi son defa görmeleri ve gömülürken yanında bulunmaları için gelmeleri sağlanır. Genellikle erkekler cenazenin başında kalırlarken kadınlar ayrı bir odada toplanıp geceyi orada geçirirler. Kişi gündüz ölmüşse; bir taraftan yakın akrabalarına haber gönderilirken köyde cenaze olduğu gün köyden hiç bir tarafa gitmeyen köydeki erkekler den bazıları da mezar kazmak için mezarlığa gider kazı işini tamamlar. (Yalnız gün aştıktan sonra gömülmez.)

Her şey hazırlandıktan sonra ölen kişi erkek ise köy imamı, kadın ise cenazesi köyde bu işi bilen bir kadın tarafından dört ayaklı tahtadan yapılmış teneşir denen masa üzerinde yıykanır. Ellerine ve ayaklarının parmaklarına kına vurulurken üzerine kolonya ve gül suyu dökülür. Daha sonra bir kaç kişinin yardımı ile cenaze salacaya konulup omuzlar üzerinde mezarlığa doğru yola çıkılır. Her sülâleden ölen kişilerin cenazesini götürdükleri bir yol vardır. Bu yol izlenerek bütün köylünün katılımı ile cenaze mezarlığa yakın bir yerde bulunan musalla taşına üzerine konur. Burada imamın önderliğinde cenaze namazı kılınır ve helallık alınır. Bundan sonra kadınlar geri evlerine döner iken erkekler cenazeyi İslami inançlara göre hazırlanmış olan mezara defnederler. (Kadın ve erkekler için derinliği değişen mezara cenaze baş tarafı Mekke tarafına (Kıble) gelecek şekilde uzatıldıktan sonra kefen çözülür. Cenaze sahibinin isteği veya ölenin arzusu varsa eşyalarından mezarına yanına konur.) Mezarı kapatmadan önce mezara bozuk parada atmayı sevap bilen köylü “Sapındırık” denen ağaçları yanca üzerine dizip onun üzerine tahta ve sap atıp üzerine toprakla kapatırlar.

Bu işlemler yapılırken imam mezarın başında Kuran okur. Mezarı kapatanlar ise sık sık el değiştirirler. Yani mezarı kapatmaya başlayan bir kişi bir kaç kürek toprak attıktan sonra küreği yere bırakır ve bir başkası alıp kapatmaya devam eder. Kapatılan mezarın üzerine evden götürülen (ibrikteki) su döküldükten sonra köy imamı Kuran-ı Kerimden ayetler okur ve sonunda okunan Fatiha ile herkes cenaze sahibinin evine doğru yol alırken imam mezarın başında okumaya devam eder. Bundan sonra cenaze sahibinin evine tekrar baş sağlığı ve evde tekrar bir Kuranı Kerim okutmak için gidilir. Burada dikkat edilecek ve günah olarak bilinen bir şeyde mezar (sin) eşmekte ve kapatmakta kullanılan kazma ve küreklerin omuzlar üzerinde taşımamaya gayret gösterilmesidir.

7 ve 40 Çıkarma:

Cenaze ile ilgili adetlerin sonuncusu ise cenaze sahibi tarafından cenazenin evden çıkmasından yedi gün sonra can aşı ve kırk gün sonra da kırkı için köylüyü toplayıp yemek yedirip Kuran okutturulur. Bu zaman zarfında ölen kişinin giyecek veya kullandığı eşyaları var ise bazıları hayrına verilip önemli olanları ise hatıra (Teberik) olarak saklanır.

 

Doğumla ilgili gelenekler:

Doğum öncesi hamile kadınlar kendileri ve doğacak çocuklar için bazı hazırlıklar yaparlar. Bu hazırlıkların başında doğum yapacak kadının ilk doğumu ise önce doğacak çocuğa ağaçtan yapılmış ve üzeri çeşitli renkler ile boyanarak süslenmiş bir beşik alınır. Sonra küçük çocuk elbiseleri dikilip, ayağına yünden patik örülür. Ağırlıklı olarak alınan çocuk giysileri erkek çocuk doğacak gibi yapılır. Fakat doğum sonrası kız çocuğu da doğsa o giysiler giydirilir. Doğum için bu gibi hazırlıklar yapıldıktan sonra doğum günü ve anı o aile için sıkıcı olup, doğumun sağlıklı olabilmesi için dua ederler. Çünkü köyde doktor ve ebe yoktur. Doğum eskiden köydeki bu işi iyi bilen bir kadın tarafından yaptırılırdı. Doğum saatı gelip doğum sancısı çekmeye başlayan kadına bakması için köyde doğum işini iyi bilen tecrübeli kadınlardan biri veya bir kaç tanesi çağırılırken, evin fertlerinden bir tanesi ise temiz toprak eleyip hazırlar. Doğum gerçekleşince, doğan çocuğun göbeği ebe tarafından kesilerek hazırlanmış Höllük denen toprak hafif ısıtılarak çocuk içine yatırılarak, üst üste koyulan bezlerle belenir. (Bu işleme çocuk beleme denir.) Daha sonra çocuğun başı, hem çene altından, hem de alnından geçirmek üzere, iki taraflı olarak bağlarlar. Bu adet, çocuğun kafa yapısının daha düzgün olmasını sağlamak içindir. Şişman doğan çocuklara ise “Balağ” denir. Doğumu gerçekleştiren kadınların diğer bir işi ise çocuğun ardında gelen “Son”un bizim deyimimiz ile çocuk eşini hemen bir beze sarıp mümkün olduğu kadar toprağı eştirip çok derine gömdürmesi olur. Çünkü bu sonu kedi veya köpeğin yemesi halinde, çocuğa zarar geleceğine inanılır. Doğum yapan kadın o anda lohusa olarak adlandırılır. Lohusa kadında aynı şekilde hazırlanır ve biraz fazla ısıtılmış toprak içine yatırılıp üzeri örtülür. Evde ve çevrede sevinçler yaşanır ve göz aydınlığı dilenir. Daha sonraki günlerde komşular tarafından çocuğa çeşitli hediyeler alarak mümkün mertebe kırk gün geçmesini bekledikten sonra görmeye gelinir. Diğer taraftan evlenip çocuğu olmayanlar için ise iğdiş veya kör ocaklı derler.

Kırk Çıkartmak: 

Yıllardır süre gelen inançlarımız gereği, doğan bir çocuğun kırk gün sonra kırkı çıkartılır. Kırk çıkartma işini her yöredeki insanlar farklı olarak uygular. Köyümüzde bir çocuk doğduktan kırk gün sonra, ailesi kırk çıkartma işine başlar. Bu iş için çeşitli yerlerden 40 tane küçük taş parçası toplanır. Bu taşlar temizlenip kaynatıldıktan sonra bir kova içindeki (ılıtılmış) suyun içine atılır. Ateş üzerinde kaynatılan suya soğuk su eklenerek ılık hale getirilirken, çocuğu kadının bir tanesi soyup, çıplak bir halde hazır olarak bekletir. Diğer bir kadın ise çocuğun başının üzerine bir elek veya ilistir denen delikli süzgeç tutar. Kova içine boşaltılmış ılık suyun içine, kırk taş atılmış sudan bir tas ile çocuğun başından "ağrın - acın bu sular ile gitsin" diyerek aşağı dökülür. Ondan sonra çocuğun kafası eller arasına alınarak, ayakları aşağı doğru sallandırılır ve aynı sözler tekrarlanır. Daha sonra tekrar doğrultup, çocuğun iki ayaklarını bir araya getirip, kafası aşağıya gelecek şekilde bütün ağırlığı ile aşağıya doğru sallandırırken, bir eliyle de iki ayağının üzerine bir kaç sefer vurduktan sonra, çocuk tekrar doğrultulup üzerindeki yaşları bir bez ile sildikten sonra üzeri giydirilir ve beşiğine yatırılır. Çocuğun taş gibi uyuması içinde bağrına bir taş koyulur. Böylece "Kırk çıkartma" işlemi bitmiş olur.

Diş Hediği: 

Çocuğun diş çıkardığını ilk gören kişi, çocuğun annesini veya babasını müjdelerken, çocuğa bir hediye almayı da ihmâl etmez. Bu müjdenin ardından çocuğun ailesi, buğdaydan diş hediği yapıp, komşularına çocukları için diş hediği dağıtır. Bazı kimselerinde adet üzerine, bana benzesin diye çocuğun ağzına tükürdükleri görülür.

 

Kaynak Kişi: Haydar Erdoğan 

(Orta Asya'dan Anadolu'ya Bir Göçün Tarihi - Oğuz Boyları / Bucak Avşarları kitabından kendisinden alınan izin ile alıntı yapılmıştır.)