Artık istisnasız tüm heryerdeki ürün etiketlerinde yer alan "0,99"lu fiyatlar bir tür ruhsal takıntıya dönüştü. Tüketiciye karşı nasıl bir bakış açısıdır bu bilmiyorum ama bir kuruş eksik yazıldı diye onu algılayamayacağını düşünmek acayip bir zihniyetin ürünüdür. İlk defa bizim ülkemizde uygulanmış bir şey değil tabii, onu belirtmek gerek. Ders kitaplarında psikolojik etki falan diye anlatılır. Ama tüketici beyni çok fazla sürmeden onu artık otomatik olarak bir üst sayıya kendiliğinden yuvarlıyor. O yüzden bu furyaya kim son verecek artık çok merak ediyorum... Sanki pazarlamadaki tüm sorunları çözen sihirli bir araçmış gibi herkes peşine takılmış gidiyor bu akılalmaz uygulamanın hem de doğruluğunu sorgulamadan.
Şimdi bu anlatılan şeyin konu başlığıyla ne ilgisi var denilebilir. Şöyle ki; olaylara, çevresine, içinde yaşadığı topluma, dünyaya hatta kainata sadece kendisinin durduğu yerden bakan insan o etiketlerin koyulmasına karar kılan şirket yöneticilerinin durduğu yerden meseleye nasıl bakıldığını anlamaya çalışmadığı için doğruluğunu ve yanlışlığını da sorgulamayacaktır bu konunun. Neden böyle yaptılar diye sorarak o kişilerin baktığı yerden bakmaya çalışırsanız o bakışın belki de doğru olmadığını anlayacaksınızdır.
Bazen de algılama sürecinde anlayamadığı herşeye bir cevap vermeye çalışan insanoğlu (en azından büyük bir kısmı) ben-merkezci düşünceden vazgeçmediği için işine geldiği gibi anlamlandırma yolunu tercih eder. Hristiyanlık alemi içerisinde geçmişte bir dönem kıyametin ne zaman kopacağına dair tartışmalar zirve noktasına ulaşmış. "Çok yakında", " yakın bir zamanda" gibi ifadelerin yanı sıra 50 Yıl, 100 yıl, 200 yıl içinde gibi daha belirgin tahminler hatta tarih verecek kadar kesinlik içeren öngörüler ortaya atılmış. Kıyamet ne zaman kopacak? Benzer cümleler yine kuruluyor. Mesele ne? Kıyametin kopuşu bu kadar çabuk niye istenir? Dirilecekler ya bir an önce... Düşünüyor taşınıyorlar, yüz binlerce belki de milyonlarca yıl beklemeyi kabullenemiyorlar. Dünyadaki hatta evrendeki en önemli varlık kendisi, en önemli konu da kendisinin yeniden dirilişi ya. Bir an önce dirilip geri kalkacak ya. Bekleyemez o kadar uzun süre. Karşındaki koskoca Tanrı, kainatı yaratan güç. Ya daha da fazla bekletirse... Kıyametin ne zaman kopacağına dair aynı konu daha sonra İslam alemi içerisinde ortaya çıkmış. Kuran-ı Kerim'de söylenenin aksi yönde iddialar ortaya atılmış.
Ben merkezcilik insanların tarihe bakış açısına da yansımaktadır. Yeryüzündeki tüm toplumlarda kendi ulusal tarihini yüceltme ve hatta daha ileri boyutlarında kutsama alışkanlığı mevcuttur. Dünyanın en acımasız sömürgeci devletlerinden biri olan Roma İmparatorluğu bin yıl boyunca 3 kıtaya yayılmıştır. Soylarından gelen İtalyanlara sorduğunuzda büyük kısmı atalarının dünyanın en büyük imparatorluğunu kurduklarını ve gittikleri yerlere bilim, sanat, hukuk, aydınlık, medeniyet götürdüklerini söyleyeceklerdir. Yunanlılar, Makedonyalılar, Moğollar, Hintliler, Ruslar, Çinliler, Araplar, İngilizler hep tarihten benzer bir örnek bulup en büyük imparatorluğu atalarının kurduğunu ve gittikleri yerlere medeniyet taşıdıklarını iddia ederler. Çünkü ders kitaplarında öyle öğretilir. İnsanlar yine istisnalar hariç daima atalarıyla övünürler hem bireysel olarak hem de millet olarak. Ancak tarih eleştirilemediği sürece geçmişten ders alarak insanlık adına bütünsel olarak hatalar düzeltilemez. Özellikle de monarşi / saltanat dönemleri masal alemleri olarak algılanıp gerçek dışı her türden hikayelerle doldurulmaktadır. Her isteyenin elinde oyun hamuru gibi her istenilen şekilde yoğrulmaktadır. O dönemlere ait insani gerçeklikler bir kenara itilmekte hatta yeri geldiğinde reddedilmektedir. Yani yapılacak iş çok zordur; önce masallar ayıklanarak gerçekler bulunacak sonra da bu gerçekler eleştirilecek.
Bu ben-merkezciliğin modern toplumlarda oluşturduğu en ciddi sıkıntılardan birisi de memnuniyetsizlik, doyumsuzluk ve yakınmacılıktır. Yanlış anlaşılmasın her konuda Polyannacılık oynansın, kimse birşeyden şikayet etmesin, hakkını aramasın demiyoruz. Tam tersine önemli konularda hakkını aramaktan çekinen insanlar aslında göreceli olarak daha önemsiz mevzularda daha çok yaygara koparmaktadırlar.
İnsanlığın (belki de coğrafya olarak içinde bulunduğumuz tüm doğu devletlerinde daha fazla olarak) toplumsal ve siyasal konularda ciddiyetsiz sorunlar her zaman ciddi sorunların önüne geçirilmesi diye bir sorunu vardır. Böylece asıl önemli meseleler hep geri planda kalır, hatta önemsenmez duruma gelir. Bu da toplumun hoşuna gider; dahası bu beklenir, bu istenir nedense... Komplo teorileri bu yüzden çok sevilir. İnsan kendisini ciddi meselelerle uğraşmak ve yormak zahmetinden kurtarır böylece.
İnsan sadece kendi çıkarını düşünen bir varlığa dönüşürse yeryüzü yaşanmaz hale gelir. Sosyal sorumluluk hatta doğal sorumluluk bilinci yokedildiği takdirde gelecek nesillere bırakacağımız dünya hiç de sandığımız gibi muhteşem bir yer olmayacaktır. Kapımızın önünde 5 metre kaldırım taşı eksik kalmış diye dilekçe üstüne dilekçe döşerken 5 kilometre boyunca bir tane ağaç niye yok demiyoruz, aklımıza gelmiyor. Kaldırım taşına, betona, asfalta çok acayip anlamlar yüklediysek bunun nedeni düşünce düzlemimizdeki hatalardır.
Sorgulama ve eleştiri düşüncenin önemli iki mekanizmasıdır. Önemli gün yaklaşıyor, pırlanta alman gerek! diye bağırıyor televizyonlar. Sorguladığınızda altından neler çıkıyor. Elmas / pırlanta üretimi, sıklıkla rastlanan daha korkunç durumlar hariç, genellikle karın tokluğuna bile denemeyecek yevmiyelerle sigortasız güvencesiz, iş güvenliği olmayan yerlerde çalıştırılan garibanların sömürülmesi sistemi üzerine kurulu bir süreçle başlayıp nihayetinde parmaklara takılmasıyla gerçekleşiyor... Son müşteriye yaklaştıkça şatafat artıyor, kimse öncesini bilmiyor ve umursamıyor. Tabiki büyük kapitalist pırlanta üreticileri sömürdüğü işçilerle, kazıkladığı müşterilerin paralarıyla ceplerini (daha doğrusu çuvallarını) doldurup zengin oluyor. İtiraz yok, eleştirenlere yapıştırılmak üzere; çağdışı kalmak, ruhsuzluk, romantizm düşmanlığı vs. gibi etiketleri de hazırlamış toplumun hizmetine sunmuşlardır. Neden? Çünkü kendimizden başkasını düşünmüyoruz. Oradaki insanlar bizi ilgilendirmiyor.
Ancak ben-merkezciliğin kolektif olarak bir kenara bırakılıp doğru kararların verildiği örnekler de vardır şaşırtıcı olsa da. Basından: İsviçre'de her yetişkin vatandaşa koşulsuz aylık 2 bin 500 İsviçre frangı (7,500 lira) ve 18 yaşından küçüklere 625 İsviçre frangı (bin 800 lira) gelir verilmesi teklifi referandumla yüzde 77 hayır oyuyla reddedildi. Referanduma karşı çıkanlar, koşulsuz aylık gelir verilmesinin çalışmamayı özendireceği, ülkedeki işsizlik oranının artacağı ve tasarının İsviçre'yi daha cazip bir hale getirerek ülkeye göçü artıracağından endişe ediyordu. (Kaynak: AA)
Bireysel fayda ile toplumsal ortak çıkarlar hatta insanlığın ortak geleceği hakkındaki dengeyi doğru kurmadığımız takdirde, bu yönde hep birlikte doğru düşünmeyi ve bağlı olarak doğru davranmayı öğrenmediğimiz takdirde kendisini arayan ekibin arasına katılıp kendisini arayan kayıp adamın durumuna düşeriz. Arayan ekip de aranan kişinin aralarında olduğunu anlamadan onu arayıp durur. Ama tek farkla, aşağıdaki örnekte tek kişi varken, yeryüzünde içine düştüğümüz durumda aslında herkes birşeyi veya birini aramaktadır ama neyi veya kimi aradığını bilen yoktur. Basından: Bursa’da ilginç olay! Kayıp olduğu sanılan şahıs kendisini arama çalışmasına katıldı. Bursa'nın İnegöl ilçesinde arama kurtarma ekipleri, ormanda kaybolan adamı, kayıp adamla birlikte aradılar. Gece alkolün etkisiyle arkadaşlarının yanından ayrılarak ormanlık alana giden B. M.'nun (50) kaybolduğunu öğrenen ekipler harekete geçti. Ormanlık alanda başlayan çalışmalara mahalle ve bölge sakinleri de dahil oldu. Bir süre sonra ekipler, kayıp şahsın ismi ile seslenme başladılar. Kayıp B. M. (50), isminin yüksek sesle söylediğini duyunca ekiplere kayıp şahsın isim ve soyadını sordu. Arama çalışmalarına katılarak başka bir kişiyi aradığını zanneden B. M. "Ben buradayım" deyince ekipler şaşkına döndü. Ekipler, arama çalışmasıyla ilgili tutanak düzenleyip kayıp şahsı evine bıraktılar. (Kaynak: Heryer Haber - 28.09.2021)


