Kaynak Kişi: Hüseyin Yıldırım
Derleyen: Deniz Karakurt
Atalan köyü ve Atalantekke köyü Eskişehir ili merkez (günümüzde Tepebaşı) ilçesine bağlıdırlar.
Bu iki köy birbirlerine çok yakın konumdadırlar (araçla yaklaşık 10 dk. kadar). Birbirlerine karıştırılmaması için Atalan köyüne “Aşağı Atalan” ve diğer Atalantekke köyüne ise “Yukarı Atalan” ve denilmektedir. Her iki köy de geniş ormanlık ve dağlık bir bölgede yer almaktadır. Ilıca kaplıcalarına yakındırlar.
Atalan: Köyün adının geçmişte at yetiştiriciliği yapılmasından kaynaklandığı bilgisi verildi. Eskiden at alıp satan kişiler bulunmaktaymış. Geçmişte birisi at satmak veya almak istediğinde burada mutlaka birisini bulurmuş. Bir başka açıklamaya göre ise köyde cirit oynanan bir meydan bulunduğu için At Alanı sözcüklerinin birleşmesi ile oluşmuş.
Atalantekke: Geçmişte Atalan köyünün yaylası iken daha sonra sürekli kalmak amacıyla yerleşenler nedeniyle zamanla büyüyerek ayrı bir köy haline gelmiştir. Burada bulunan Mehmed Efendi Türbesi’ne istinaden ismin sonuna “tekke” sözcüğü eklenmiştir. Atalan köyü ile arasında rakım farkı vardır ve eskiden yayla olarak kullanılan bu köy yaklaşık 350 metre daha yüksektedir.
Derlemeci notu: Günümüzde ise at yetiştiriciliği her iki köyde de hiç yapılmaz hale gelmiş ve at bile kalmamış.
Atalantekke Köyü Hakkında
Çok yakın zamanlara kadar köyün çayırlık alanında cirit oyunu oynanıyordu. Ortalama yedi gömlek öncesinde İmamoğlu adındaki namlı birisi Konya bölgesinden buraya gelerek yerleşmiş ve köyün gelişiminde etkili olmuştur.
Kurtuluş Savaşı'nda türbede yatan ve keramet sahibi olduğuna inanılan Mehmed Baba’nın sandukasından kalkıp elindeki yabayla civar köylerde savaşa katıldığını görenlerin olduğu söylenilmektedir. Türk ordularının geçiş güzergahında olan bölgede bu zatın şiniklerle buğday dağıttığı, hayvanları sulayıp dinlendirdiği, askerlere azık verdiği de anlatılır.
Tirit, Mantı, Gözleme, Çıplak Dolma, Kuru Yufka Böreği, Suya Atma Hamuru, Şibit, Banak, Çiğ Hamuru, Kırma yemekleri köyde eskiden yaygın olarak yapılırdı.
Köydeki başlıca mevki adları ise şu şekildedir: Yellice, Kocakır, Semerci kuyusu, Koç avlası, Karagömeç, Efendi pınarı, Terzioğlu, Patlaklık, Maşatla, Türbe-önü, Kındıralık, Çatmalı, Yale sekisi.
Köyde eskiden Bebek Kırklama töreni yapılırdı. Gerçi, son zamanlarda çok nadir uygulanır olsa da; halen orta yaş ve üstü kadınlar arasında gerçekleştirenler görülür. Bu törene erkekler katılmaz. Bebek, doğumunun kırkıncı gününe geldiğinde, dost ve akraba kadınları davet edilir. Davetliler beraberlerinde hediyeler getirirler. Önce mevlit okunur. Tören sabahı tan vaktinde, herhangi bir dört yol çatısından kırk taş toplanır. Mevlit okunduktan sonra, bu taşlar, iyice yıkanıp bir kaba konur. Su doldurulan kaba, bir tane altın, kırk kere daldırılıp çıkarılır. Bu su ile bebek ve annesi yıkanırlar. Suyun geriye kalanının bir kısmı; evin muhtelif yerlerine bilhassa bebeğin yatırıldığı yerlere serpilir. Yine eğer bebek kırk gün zarfında başka evlere götürülüp yatırılmışsa, o yatırıldığı yerlere de suyun geriye kalan bölümünden serpilir. Törene katılıp da, bebeği olan ve kırkını çıkarmayan kadınlar da sudan götürüp kendi bebeklerini yatırdıkları yerlere serperler. Halk dilinde “İneze” diye bir hastalık vardır ki, bu hastalık gelince bebek günden güne zayıflar ve ölür. Bu olaya “Kırk Basma” adı verilir. “Bebek Kırklama”nın amacı, işte bu “Kırk Basma”yı engellemektir. Genç kuşaklar arasında bu inanç artık geçerliliğini yitirmiştir. Burada yine bahse değer bir diğer konu da; evlerde çeşmelerin olmadığı ve çamaşırların, çamaşırhanelerde (musluk) diğer kadınlarla hep beraber yıkandığı zamanlarda, kırkını çıkarmayan bebeklerin çamaşırlarının, diğer bebeklerin çamaşırlarına karıştırılmaması hususudur. Ben çocukluk yıllarımda çokça şahit olmuşumdur; eğer bir kadın çamaşırhanede bebeğinin çamaşırlarını yıkarken, kırkını çıkarmadığını söylemezse aşırı tepki alır, uyarılır ve hatta yıkanan çamaşırlar bir daha elden geçirilirdi.
Yörede kullanılan bazı deyimler ve atasözleri şu şekildedir:
- “Sürü bir kışlık, arı bir kuşluk.”
- “Ak koyun yatır yatır, kara koyun patır patır.”
- “Yer kenarından, gelin çalımından güzel olur.”
- “Evinde fincan kırığı bulunmayan, el evinde kahve beğenmez.”
- “Saz, elekten geçti.”
- “Arının sırrı ile kadının sırrına akıl ermez.”
Köyün yakın çevresinde Karaçobanpınarı, Buldukpınarı ve Bektaşpınarı adlı üç köy bulunmaktadır.
Karaçobanpınarı yörede Tilkipınarı olarak da bilinir. Bu ismin verilmesiyle ilgili iki rivayet vardır. İlk rivayette Karaçoban lakabıyla anılan esmer tenli bir çobanın bu su kaynağını bulduğu söylenmektedir. Diğer bir söylenti ise Erzurum’un Karaçoban ilçesi taraflarından gelen bir ustaya bu çeşmenin yaptırıldığıdır.
Buldukpınarı adı ise söylentiye göre yöreye ilk yerleşenlerin suyun başında kimsesiz bir çocuk bulmalarından kaynaklanmaktadır. Bu çocuğun kim olduğunu nereden geldiğini ve ailesini çevrede aramalarına rağmen bulamamışlardır. Burayı yurt edinen köylüler bu çocuğa bakıp büyütmüşlerdir. Derlemeci notu: Ayrıca çanak çömleğe de bulduk denmektedir ve burada sıkça bu tür kapları yıkadıkları için bu ad verilmiş olması da mümkündür. Veya su kaynağının kürünü olarak büyük bir çömleğin kullanılmış olması da diğer bir olasılıktır.
Bektaşpınarı: Köyün eski ismi Mesudiyedir. Kafkas göçmeni Abhaz kökenli bir topluluk yaşamaktadır. Hakkında bir bilgi yoksa da köye adını veren pınarın Bektaş adlı bir kişiyle alakalı olması en kuvvetli olasılıktır.
Kaynak Kişi: Hüseyin Yıldırım
Derleyen: Deniz Karakurt
Atalan Köyleri
- Deniz Karakurt
- Yazılar


