Aşıklık geleneği ile ilgili bazı araştırmalar yaptım ya da yaptığım bazı araştırmalarda ister istemez kendiliğinden bu konuya dair bazı sonuçlara ulaştım demek daha doğru olur. Birkaç tane temel sorun tespit ettim.
1. Saz çalıp çalamama sorunu. Saz (en yaygın olarak bağlama) çalamayanlar aşık kabul edilecek mi? Sadece şiir yazmak ve okumak yeterli mi?
2. Sözünü ve bestesini kendisi oluşturmayanlar, başkalarının eserlerini söyleyenler -saz ile çalsa bile- aşık sayılacak mı?
3. Rüya görmeyenler, rüyada bade içmeyenler aşık sayılacak mı? (Bu konu sınırlı bazı durumlar hariç çok fazla dikkate alınmamış aslında. Yeterince düzgün eserler ortaya koyuyorsa, rüya görmemişse bile aşık kabul edilmişler.)
4. Kadın aşıkların önemli bir kısmı aslında çok yetenekli oldukları halde bir süre sonra pes etmişler çeşitli nedenlerden ötürü. Ev işleri ile uğraşmak zorunluluğu daha baskın gelmiş mesela. Başka nedenler de olabilir.
5. Aşıkların önemli bir kısmı eserlerini yazıya geçirmemişler, hafızalarda kalacağını zannetmişler, ya da daha sonraki zamanlarda yazacaklarını düşünerek hep ileriye atmışlar ve buna da bir türlü fırsatları olmamış. Maalesef bu gibi durumlarda şiirler düşünülenden daha çabuk unutulup gitmiş. Benim bu konuda elimde muhteşem ama çok üzücü bir örnek var; birkaç tane şiiri günümüze kadar ulaşmış ama yüzlercesi kaybolup gitmiş Akçakışla'dan Halil Soylu. Elimize ulaşan o birkaç şiirden üst düzey bir yetenek olduğunu görüyoruz. Konuya dair bilgisi olan birkaç kişi de bana aynı şeyi söylediler, kaybolan şiirlere çok yazık olduğunu belirttiler.
6. İlgi görmeme veya para kazanamama problemi gibi nedenlerden dolayı çok yetenekli kişiler ya aşıklığı yarım bırakmışlar ya da çok az sayıda eser üretmişler.
7. Gezici aşıklık yapma nedeniyle belirli bir bölgede tutunamayıp çabuk unutulma. Bunlar da aslında sayıca çok fazla değildir.
Son olarak ve bunlara ilaveten günümüzde özellikle kırsal kesimlerde aşıklık geleneğinin artık neredeyse yok olma noktasına geldiğini de ekleyebiliriz.