Bir insanın size inanmasını sağlamak, bütün insanlığın size inanması demektir.
Bu söz kesinlikle doğrudur. Mutlak olarak değilse bile en azından bir olasılık olarak ele alındığında geçerliliği kabul edilmelidir. Çünkü fikirlerinizden etkilenen kişinin yarın hangi konumlara kadar yükselebileceğini, neler yapabileceğini hiçbir biçimde öngöremezsiniz. Sizi dinleyen veya yazdıklarınızı okuyan kişinin bir gün belki de Dünya’nın geleceğine yön verecek, tarihin gidişatını değiştirecek kişi olabileceğini asla tahmin bile edemezsiniz. Zâten bunları o kişinin kendisi de önceden bilemez.
Bu nedenle öğretmenler ve yazarlar işlerini büyük bir ciddiyetle yapmalıdırlar. Bir sınıfa veya küçük bir okuyucu kitlesine karşı değil de bütün bir insanlığa hitap ediyormuş gibi davranmalıdırlar. Hatta tek bir öğrenciye ve tek bir okuyucuya bile doğru olduğuna inandıkları görüşleri aynı heyecanla anlatmaktan asla vazgeçmemelidirler. Doğruyu, iyiliği, güzelliği, estetiği, doğallığı, yararlı işler yapmayı sonuna kadar savunmalıdırlar. Dünya’daki canlıların, doğal varlıkların ve kültürel değerlerin korunması gerektiğini, her anlamda daha güvenli bir gelecek için mücadele etmenin zorunluluğunu anlatmalıdırlar. Hem de bıkmadan, usanmadan, boş vermeden, yılmadan, yorulmadan yapmalıdırlar bunu. Şevkle ve coşkuyla…
Çünkü sizi dinleyen kişinin yarın nerelere kadar yükselebileceğini hiçbir biçimde bilemezsiniz.
“Hadi canım sende” demeyin. Tarih böylesi örneklerle doludur. Hatta tarih, sıradan insanların fikirlerinden etkilenen başka sıradan insanların, sıra dışı işler yaparak adlarını yazdıkları bir kitaptır sadece…
Yazdıklarımı okuyan herkesi ve öğrencilerimi aynı coşkuyla karşılıyorum. Kaç kişi olduklarının benim için hiçbir önemi yok. Hepsi de aynı derecede değerlidir benim için…
Çünkü; bir insanın size inanmasını sağlamak, bütün insanlığın size inanması demektir.


