Gece yarısı pencereden içeriye rüzgâr doluyor ve perdeleri dalga dalga havalandırıyordu. Birkaç gündür sıcaklık alabildiğine artmış, ister gece ister gündüz olsun, evlerde oturmak sanki bir eziyete dönüşmüştü. Gündüzleri ısınan binalar, gece Güneş kaybolduğunda bu ısıyı salmaya başlıyor ve gün içinde yakıcı bir biçimde kendisini hissettiren yaz mevsimini daha da çekilmez hale getiriyorlardı. Ağustos ayına özgü müthiş bir sıcak, tüm şehri olduğu gibi bu odayı da kasıp kavururken hiç beklenmedik bir anda gelen bu esinti sanki bir doğum günü sürprizi etkisine sahipti.

Sürpriz…

İnsanlar hayatta hep sürprizleri beklerler. Kadınlar, çocuklar ve en çok da yaşlılar… Onlar için bir kapının çalınması bile bir sürprizdir. Çünkü bazen sadece davranışlar bile insanı şaşırtmaya yeter de artar bile. Aslında daha çok kadınlar ve çocuklar için önemli görünür ama pek belli etmeseler de yetişkinliğe ulaşan delikanlılar, yaşını başını almış erkekler ve olgunluk çağındaki babalar bile sürprizler beklerler etraflarındaki insanlardan. Aslında her insan ister sürprizleri. Eşinden babasından, çocuklarından, sevgilisinden… Ama kendimize itiraf edemediğimiz veya adını koyamadığımız başka bir beklenti daha vardır. İlahi bir sürpriz… Tanrısal bir gücün bize bahşedeceği beklenmedik bir lütuf. Bir gün bir telefon gelecek ve her şey bir anda değişiverecek. Kapı çalacak ve o geri dönecek. Bir ilaç bulunacak ve hastalığınız tedavi olacak. Af ilan edilecek, mahpuslar dışarı bırakılacak. Bedelli askerlik çıkacak. Amerika’daki bir akrabadan yüklü bir miras kalacak. Tarlandan petrol fışkıracak… Öyle değilse, neden fal baktırır insanlar? Neden Milli Piyango bileti alırlar? Kimisi buna şans der, kimisi talih. Bir paket gelecek, bir kısmet yola çıkacak… Neden rüyalar yorumlanırken hep iyi şeyler duyulmak istenir? Evinize bereket gelsin, bahtınız açılsın, nasibiniz çoğalsın isterseniz. Bütün bunlar, daha iyi bir yaşama kavuşmayı da içermekle beraber aslında tekdüzeleşen yaşama karşı bir değişim umududur. Bilim kurgu filmleri bile bu beklentinin bilinçaltından dışavurumu değil midir? Bir güz uzaylılar gelecek ve tüm dünyadaki her şey değişecek veya bir gün uzay gemilerine binilip bilinmedik diyarlara gidilecek.

***

İçerideki masanın başında genç bir adam oturuyor ve önündeki bilgisayarın klavyesinde bıkkın ve umutsuz bir tavırla hareket eden parmaklarıyla ara sıra tuşlara basıyor, sonra başını yeniden ekrana kaldırıyordu. Ardından kollarını sandalyenin iki yanına salladı. Geriye doğru yaslandı. Ellerini kavuşturarak parmaklarını kenetleyip başının arkasında birleştirdi. Kafasını avuç içlerine bastırarak hafifçe geriye doğru yaslandı. Derin derin öf çekti. Vakit gecenin ikisini çoktan geçmişti. Zaten bir gün önceden de uykusuzdu. Topu topu iki saat kadar uyku uyumuş sonra kendisini alelacele uyandırmışlardı. Bütün gün koşturmuş, iyice de yorulmuştu. Kıza rastlamasa bu gece çoktan bilgisayarı kapatıp yatağa girmiş olacaktı. Ve hayatındaki her şey başka türlü gelişecekti. Bilgisayarın kablolarının takılı olduğu uzatma kablosuna doğru uzandı. Ucundaki üçlü prizin, kırmızı ışık yanan düğmesine basıp tüm makineleri kapatmak niyetindeydi. Bırakın sistemin kapanmasını beklemeyi falan bilgisayarın kasasındaki o yuvarlak düğmeye basmak için bile eğilmeye eriniyordu şu an. En kestirme biçimde halledecekti her şeyi. O derece yorgundu.

Elini karanlıkta, küçük bir kırmızı ateş parçası gibi görünen düğmeye uzattı. Tam o esnada ekranda gözüne birşey ilişti. Elini geri çekti. O anda elektrikler gitti. Tam o anda... Şaşırıp kaldı, ne yapacağını bilemez vaziyette bir süre öylece bekledi. Kollarını masanın üzerine koyarak birbirine kavuşturdu, kafasını da kollarına yaslayarak birkaç dakika içinde derin bir uykuya daldı.