Napolyon’un adını hiç duydunuz mu?
Kim olduğunu, yaklaşık olarak hangi tarihlerde yaşadığını iyi kötü hepimiz tahmin edebiliriz en azından. Bunlara dair bir fikrimiz yoksa da, hangi milletin mensubu olduğunu biliyoruzdur hiç olmazsa... Onu da bilmiyorsanız bile, yine de “Ben bu ismi duydum” dersiniz.
Peki nereden duydunuz? Nereden tanıyorsunuz bu ismi? Siz Fransız mısınız?
Hayır! Ama yine de biliyorsunuz…
Emin olun bir insan eğer Dünya’dan bihaber kara cahil değilse, çok büyük olasılıkla duymuştur onun adını; Hindistan’da, Tibet’te, Uganda’da, Kenya’da yaşayanlar da yine bilirler Napolyon’un kim olduğunu…
Peki nereden, nasıl, niçin tanırız? Neden böylesine yaygın olarak hatırlanır adı? Çeşitli cevaplar verilebilir bu soruya. Ama öyle veya böyle duymuşuzdur işte…
Napolyon’u tanırız. Adına âşinayızdır, çünkü o kendi ülkesinin sınırlarını aşmış, ulusal çizgilerin ötesine geçmiştir. İnsanlık tarihine mâl olmuştur.
Peki ya hiç duydunuz mu Arafat’ın, Lincoln’un, Lenin’in, Gandi’nin adlarını. “Soru mu bu da şimdi? Elbette ki duyduk,” diyecektir pek çoğunuz… Bu isimlerin de hem kendi ülkelerinde hem de tüm Dünya’da sevenleri vardır, sevmeyenleri vardır. Görüşlerini, yaptıklarını benimseyenler olur, karşı çıkanlar, en sert biçimde eleştirenler olur. Ama bu isimler de tıpkı Napolyon gibi sadece bugünün değil, geçmişin ve geleceğin tarihine kazınmışlardır ve yeryüzü var oldukça hatırlanacaklardır. Buradaki ölçüt çok fazla alkışlanmak veya medyatik olmak da değildir… Eğer öyle olsaydı bu isimleri bugün kimse hatırlamazdı. Çünkü yaşadıkları dönemde bizim bugün anladığımız biçimde medya bulunmayan insanlar vardır tarihte. Sezar, Cengiz Han yaşarken gazete var mıydı? Asıl mesele tarihe silinemez bir biçimde adını yazdırmış olmaktır. Hem de yerel, ulusal, bölgesel falan değil… Küresel ölçekte… Dünyanın her köşesinde hatırlanacak, tanınacak biçimde…
Türk tarihinde (aslında verdiğimiz kritere göre, insanlığın ortak tarihinde) bu şekilde, tüm Dünya’da tanınan ve asla unutulmayacak olan birkaç isim vardır. Onlar Pakistan’da da tanınır, Nijerya’da da, Şili’de de… Hiç abartılı değildir bu iddia. Tıpkı sizin Napolyon’u ve Sezar’ı tanıdığınız gibi tanınır onlar da…
Bu Türk liderleri artık zamanın unutturucu etkisinin ve kendi ülkelerinin sınırlarının ötesine geçen bir şöhrete sahiptirler. İlk aklıma gelenleri sayacak olursam… Bunlardan birisi Atilla’dır. Diğeri Fatih, öteki Kanuni… Peki ya diğeri?... O isim, Mustafa Kemal’dir.
Gidin sorun size İtalyanlar Attila’yı anlatsınlar. Roma’yı nasıl kuşattığını… Fatih Sultan Mehmet’i Balkan ülkelerinden sorun. Kanuni’yi Fransızlar’dan dinleyin.
Atatürk’ü de İngilizler anlatsınlar size… Gidin Çin’deki Vatandaşlık Bilgisi kitaplarında Atatürk’ün resmini ikinci sayfada bulun. Gidin Şili’de Atatürk Büstü’nü ziyaret edin. Açın, Mısırlı lider Cemal Abdülnasır’ın Birleşmiş Milletler’deki konuşmalarını okuyun, hepsinde Mustafa Kemal’den bahseder saygıyla…
Gün geçmiyor ki, zat-ı muhterem’in birisi çıkıp büyük bir marifetmiş gibi veya çok büyük bir iş başarıyormuş gibi Atatürk’ü sevmek zorunda olmadığını yazıyor köşesinde. Başka işiniz gücünüz yok mu sizin? Başka konu kalmadı mı? Bir diğeri Atatürk resimlerinden korktuğunu söylüyor. Bir başkası, bir vakitler kendisine zorla Atatürk rozeti taktırılmak istendiğini iddia ediyor. Gerçekten öyle bir şey olmuşsa, o rozeti zorla taktırmaya çalışanların aklına gerçekten şaşmak lazım. Adı Dünya tarihine kazınmış bir komutanı bu kadar mı hafife aldınız? Onu, kim ne yaparsa yapsın (hem de ne yaparsa yapsın), artık bu saatten sonra unutturamaz. Adını ve saygınlığını karalayamaz. Çünkü o ad, tarihe kazınmıştır. Hem de şerefle… Emperyalizmi dize getiren komutan ve lider olarak.
Şimdi soruyorum size? Napolyon’u tarihten silebilir misiniz? Yok sayabilir misiniz? Ya da Arafat’ı, Castro’yu… Bu yel değirmenlerine saldırmaktan farksız bir şeydir. Kendi hafızanızı karalayabilir, bulandırabilir hatta silebilirsiniz ama insanlığın hafızasını silemezsiniz.
Hani denir ya, “Atatürk Türk Milleti’nin yüreğindedir” ya da “Atatürk gönüllerimizdedir” diye. Bunları söyleyenler bile Mustafa Kemal’in adının büyüklüğünü yeterince kavrayamamış görünüyorlar. O aynı zamanda tüm insanlığın ortak tarihinde, ortak hafızasındadır, hem de silinemez bir biçimde. Kim ne düşünürse düşünsün veya ona düşmanlık adına ne yaparsa yapsın bu bir gerçektir. O yüzden kimseyi rozet falan takmaya zorlamaya gerek yok. O, 400 yıl boyunca bir kere bile yenilmeyen Emperyalizm’i Anadolu’da darmadağın etmiştir tarihte ilk kez. Tabî ki bunu anlayabilmek için önce Emperyalizm ne demektir onu öğrenmek gerekir. Bunun için de biraz tarih okumalıdır.


