Dünyaya yeniden gelme Hatay'ın özellikle kırsal bölgelerinde günümüzde varlığını sürdüren bir inanıştır. Nusayriler arasında yaygındır. Konuya dair görüşme örnekleri aşağıdadır.
Nusayri Arap arkadaştan öğrenmiştim. Bir bebek dünyaya gelecekti. Sürekli bir kız adı söyleyerek onun doğacağını söylüyorlardı. Neden böyle söylüyorsunuz dediğimde, inancın temelinin rüyaya dayandığını öğrenmiştim. Bu inançla sanki acı aile kayıplarını biraz böyle dayanılır hale getiriyorlardı. (N. K. - Kadın)
Bizde de öyledir. Hatta rahmetli yengem kuzenime hamileyken dedemin babası gelmiş, hem de uyanıkken. Kuzenim doğduğunda birebir büyükdedem gibi aile büyükleri sırf bu yüzden o kuzenime asla af söyletmezdi. Bayramlarda elini öperlerdi, tabii bu tartışmaya açık bir konu kimilerine yanlış gelebilir. (S. Ç. - Kadın)
Biz bunu biliriz. Hatta teyzemin oğlu 50 sene önce doğdu. Teyzem rüyasında babasını görmüş, ultrason falan yok o zamanlar tabi ki. Oğlun olacak ona iyi bak demiş. Teyzem 16 yaşında anne oldu. Oğluna dedemizin adını verdi. Biz hep beraber sevindik çocuğa bir müddet kız tarafında sık sık dedemiz babamız gibi davranıldı. Ama baba tarafı öyle değildi. Sonradan biz de öyle davranmayı bıraktık ama annem yıllarca baba diye çağırdı. Bizim için gerçekti o. (B. M. - Kadın)
Ben inanırım bir Hataylı olarak. Ve bu konuda tanıdığım bir çok insan var. Örnek olarak halamların yaşadığı köyde bir cinayet olur ve çocuk aynı köyde doğar. İki yaşına geldiğinde onu öldürenlerin evine gider taşlardı beni öldürdüler diye. Ve kurşun yarası izi ensesinde vardı, tamda vurulduğu yerdeydi iz. Yakın arkadaşımdı. Küçücükken önceki hayatında yaşadığı ailesi için evden kaçmaları, çocuklarımı istiyorum diye ağlamaları hepsini hatırlıyorum. Şimdi kırk yaşında, yine de "eski hayatımda öldüğümde geride kalan çocuklarıma yanarım" der. Önceki ailesiyle hala görüşüyor ve herşeyi biliyor. Ama bazen aileler bunu istemezler; çocuk konuşmaya başlayınca anlatınca korkarız, huzurumuz kaçar diye. Zaten önceki hayatını ve yaşadıklarını eğer hatırlıyorus unutması için annenin ağzına tükürmesi gerekir ve çocuk kısa bir zamanda önceki yaşamını unutur. Tükürmez ise hayatı boyunca hatırlar. Herkes de hatırlamaz zaten, arada bir çıkar. (Y. K. G. -Kadın)
İki olayın tanığıyım. ilki, Antakya'da ilkokuldayken bir sınıf arkadaşımın 8-9 yaşlarındaki kardeşi, karnını açıp büyükçe bir yara izini göstererek Beyrutlu, evli ve iki çocuk sahibi biriyken bıçaklanarak öldürüldüğünü söylemişti. Diğeri, ilkokul öğretmeni kız kardeşim 70'li yıllarda İskenderun'un bir köyünde eğitim verdiği birinci sınıftaki bir öğrencinin reenkarne olduğunu söyleyince merak ettim ve oraya gittim. Çocukla tanıştım; konuşurken sesi zaman zaman ergen bir erkek gibi kalınlaşıyordu. Oraya yakın başka bir köyde eşi ve çocuklarıyla yaşarken bir kan davası nedeniyle öldürüldüğünü tüm ayrıntılarıyla anlattı. Bu 7 yaşındaki çocuğu öğrenen aynı köydeki kardeşleri ve yakınları, dini bayramlarda çocuğun yaşadığı köye -yeni ailesine- ziyarete gelip ellerinden öperek bayramını kutlarken, o da yanaklarından öpüyormuş. (M. Y. - Erkek)
Amerika’da yaşayan ve daha önceki yaşamında olanları hatırlayan bir tanıdığım var Hatay’lı. Doğumunda bacağında bir iz ile doğmuş ve önceki yaşamında bacağından yaralanıp ölmüş. Daha dört beş yaşlarındayken köylerine gelen çerçici adamı tanıyıp, önceki yaşamında olanları anlatmasıyla başlamış her şey. Önceki yaşamındaki köyüne gittiklerinde söylediği her şey doğrulanmış. (L. E. - Kadın)
Mersin-Tarsus’luyum. Benzer hikayelere şahit oldum. Benim anladığım kadarıyla bu anlatma olaylar genellikle aniden kaza sonucu veya cinayetle ölen kişilerde rastlanıyor, normal ölenler geçmişlerini pek hatırlayıp anlatmıyor. Teyzemin oğlu konuşmaya başlayınca (ki hayatında Hatay’a hiç gitmemiş) henüz 4-5 yaşlarında iken Hatay’da bir mekanı ve bahçeli bir evi tarif ediyor, hanımı ve 4 çocuğunun adlarını söylüyor. Hatta iki kez yeniden doğmuş, birincide bıçaklanarak, ikincisinde kurşunlanarak. Doğduğunda aldığı darbeler sonucu yaralandığı bölgede yara izleri ile doğmuş. Hatta kanıyormuş yara. Sonra tarif ettiği yere Hatay’a gidildi. Aile bulundu. Tüm dedikleri doğrulandı. Bu olay duyulduğunda yurt dışından bilim adamları geldi (60 yıl önce). Bu olayı bir dergide makale olarak yayınladılar. Ben ilkokuldaydım. (H. Z. A. - Kadın)
Bizim köyün okulu sahile bir sınıfı geziye götürür. Gezi tam planlandığı gibi gayet neşe coşku içinde geçiyor. Dönüş yolunda öğretmen bir öğrenci eksik olduğunu fark eder. Hemen çevreye limana güvenliye derken bütün köy alt üst edilir çocuk yok. Konu kaymakamlığa taşınır. Kameralardan öğrencinin dolmuşa bindiğinin tesbiti gelir. Hemen dolmuş bulunur, şöför sorgulanır yardım istenir nerde indirdin diye. Şoför çocuğu indirdiği yeri bilir tarif eder. İndiği mahalle aranır çocuk bir evde bir aile ile gayet samimi bir şekilde sohbet esnasında bulunur. Çocuk burası benim evim diyor. Tüfeğini eşyalarını çocuklarını eşini hepsini adı ile biliyor. Çocuğa soruluyor. Buraya gelme fikri nerden geldi sana diye. Çocuk limanda balık motorlarını gördüm. Onlardan biri benim gemi diyor. Böylece ailemi buldum evime geldim. Ben denizde bir kazada vefat ettim. Hatta yaralarımın izleri hala duruyor dedi. Bu olaya şahidim. (E. S. - Erkek)
Bizlerde hamile bayanın rüyasına vefat etmiş bir büyük girerse doğacak bebeğe onun adı verilir. Tıp yanılabilir bebeğin cinsiyeti konusunda, başka boyutlara rüya ile giden ruh yanılmaz. (M. Y. - Erkek)
Tarsus' ta bir köy var, burada yaşayanlara "fellah" deriz. Bu köyün soyunun bir tarafı Hatay’a dayanır. Bu köyde yaşayan bir arkadaşımız anlattı, fellah kültüründe bu inanış var. Hatta bir ailenin 4 veya 5 yaşında bir oğlu kendi evlerinden kalkıp aynı köy içinde başka bir eve gitmiş hatta orada yaşayan o aileden başkasının bilemeyeceği bir çok şeyi ev halkına söylemiş. Ve olayın şu şekilde olduğu dilden dile anlatılagelmiş. Bir gece bir ailenin askerden yeni gelen oğlu ölürken aynı gece bir ailenin oğlu oluyor, bu bebeğe aslında o ölen askerden yeni gelmiş çocuğun ruhunun geçtiği söylenmektedir. Bize aktarılan bu. (İsmini verek istemedi - Erkek)
Annem 7 yaşına kadar ara ara yabancı bir lisan kullanıyormuş, ağlıyormuş, burası benim evim değil diye. Nasıl olduysa unutmuş. Ama çok güzel fal bakardı her dediği çok çabuk çıkardı. Arada benim rüyama da girer ve sıkıntılı bir işim varsa hiç anlamadan çözülürdü. 2019 da yine rüyama girdi ben 1975’da İstanbul Güzel Sanatları kazanmıştım. Göndermedi kız çocuğuyum diye, tamda anarşinin başladığı dönem. Hep içimde kalmıştı. Rüyamda sınava girmemi söyledi, sabah uyandığımda ne yapacağımı şaşırdım. 65 yaşında sınav girmek bana pek olası gelmedi ama araştırdım nasıl başvuru yapmam gerektiğini. Denemekten bir şey çıkmaz dedim. Meğer son 3 günmüş apar topar baş vurdum kimseye söylemedim, Mart ayının son günleriydi. Haziran 15'de sınav... Ben unuttum gitti, sınav kağıdım gelince hatırladım adının TYT olduğunu öğrendiğim sınava gidip girdim. (Hangi üniversitenin hangi bölümünü kaç puanla kazandığını, girdiği yetenek sınavlarını ayrıntılı olarak anlatıyor.) Resim bölümü birincisi okul üçüncüsü olarak bitirdim. Annemin hep arkamda olduğunu hissediyorum. (H. G. - Kadın)
Ben de çocukluğumda Antakya’da bir fırıncının ensesinden yılan sokarak öldüğünü, daha sonra doğan bir çocuğun ensesinde yılanın soktuğu izle doğduğunu ve kendisinin geçmişte fırıncı olduğunu evini, karısını ve yaşadıklarını anlattığını hatırlıyorum. Doğrusu ne kadar gerçek ben de bilmiyorum… (İsmini vermek istemedi - Erkek)
Kişisel Açıklama: Derlemecinin görevi derleme yapmaktır. Derlediği bilgilere kendisinin de inanıyor olması gerekmez. Yazdıkları kendi kişisel inançlarını yansıtmak zorunda değildir. Soru: Fala inanıyor musun? Cevap: Derlemeci değil görüşülen kişi inanıyor fala. Hatta belki de o da inanmıyor. Yorum yoluyla öyle olduğu tahmin ediliyor. Derlemeci yaptığı derlemelerdeki olayların gerçekliğini kanıtlamaya çalışmaz. Derlemedeki amaç bu değildir. Nesnel ve tarafsız yöntemlerle bu inançların varlığı, inanan insanların bulunduğu kayıt altına alınmaktadır ve bu onların inançlarına da saygı duyularak yapılmaktadır.
Derleyen: Deniz Karakurt


