Yazan: Yüksel Işık
Derleyen: Deniz Karakurt
Harman zamanı bir başka olurdu...
Hacımetli (Hacı Himmetli) mahallesi, Şarkışla'da Kale dediğimiz tepenin hemen arka eteğinde kurulmuş, ilçe merkeziyle bitişik, uzunca ana caddesi olan bir yerleşim alanıydı. Çarşıya yakınlığı ve Sivas-Kayseri yolunun içinden geçmesinin getirdiği avantajla diğer mahallelere göre daha bakımlıydı.
Yanılmıyorsam 1963’te; ilkokula başladığım senenin yazında dayımın harmanına gitmek üzere, Hacımetli’nin yumuşak, toprakla kaplanmış ana caddesinden geçerken sekiz-on santim derinliğindeki bu yumuşak kalın toz tabakasına ayaklarımla şekiller vermek hoşuma giderdi. Nedendir bilmem, ipek bir halıya benzetirim yoldaki bu toprağı.
Yağmur sularının kaleden sürükleyip getirdiği kül karışımı yumuşak toprak ana yolun iki kenarına fazla sulandırılmış harç gibi göllenir, daha sonra sular çekilip kuruduğunda ise yaya yolunu bir halı gibi kaplardı. Yol kullanıldıkça; kurumuş "ipek çamur" yavaş yavaş toz haline gelir, büyükleri canından bıktıran, ama biz çocukları eğlendiren bir durum ortaya çıkardı.
Hem yürüyüp, hem de şekiller verdiğim yolun sonunda sağa dönüp, Cemel köyü kavşağına geldiğimde, ilk gözüme çarpan uçsuz bucaksız çayırlık alan ve üzerine dökülmüş öbek öbek sap yığınları olurdu. Hemen kavşağın yanındaki pınarda elimi yüzümü yıkar, yanındaki büyük dedemin Şarkışla’ya hediye ettiği, kendisinin bezir yağı çıkarmakta kullandığı daha sonra Şarkışlalıların; kaynamış, kurutulmuş buğdayı (yarma) kepeğinden ayırmak için kullandıkları kocaman setenin etrafında iki tur attıktan sonra dayımın harmanına doğru yol alırdım.
“Camuz Yatağı” denilen bu bölge Yarış Yeri, Çayır gibi isimlerle de anılırdı. Kendine has çoraklı zeminiyle, çimleri sayesinde, özellikle çiftçilerin harmanlarını tahıla dönüştürmeleri için doğanın bizlere sunduğu büyük bir nimetiydi. Yazda, baharda kasabanın tozlu havasından kaçanlar kış aylarında bile solmayan bu doğa harikası çimlerin üzerinde piknik yaparlardı.
Harman zamanı tarlalardan at arabalarıyla halk dilinde “angıç” denilen tahta kasalarla işlenmemiş tahıl ve sapları bu alana getirilir, çimler üzerine yığınlar halinde yerleştirilirdi (büyüklüğü anlaşılsın diye söylüyorum bir kamyon kasası büyüklüğünde olurdu angıçlar). Kırk derece sıcağa rağmen tahıl saplarının altında kalan çimen nemini koruyarak sararıp solmazdı.
1960’ların sonuna kadar Türkiye’nin en önemli at yarışlarından biri yine burada yapılırdı. Öncüsü ise babamın amiri Şarkışla’nın unutulmaz baytarı Denizli Çal’dan gelmiş Ali Rıza Deniz’di. Tertip komitesi babamın çalıştığı veterinerlik dairesi olduğu için at yarışlarının yaklaştığını babamın sevinçli telaşından anlar ve dört gözle günün gelmesini beklerdik.
O gün gelip çattığında; en güzel şölen elbiselerimizi giyer, birazda cebimize koyulan harçlıkla seyyar satıcıların müşteri kuyruklarında ekmek arası köftemizin pişmesini beklerdik. O gün Şarkışla’nın nüfusu altıbinden 60bine çıkardı.
Orta Anadolu’nun yıkık dökük fakir kasabası sesini bir kez daha Türkiye’ye duyurmakla mutlu olurdu.
Beşikkale ile Topakkale’nin arasında kalan tepeden at yarışlarını kuş bakışı izleyen piknikçileri el sallarken sanki bugünmüşçesine görür gibi oluyorum.
Yazan / Kaynak Kişi: Yüksel Işık
Derleyen: Deniz Karakurt (kaynak kişinin kendisi tarafından yazılıp teslim edilmiştir.)
Hacımetli'de Harman
- Deniz Karakurt
- Yazılar