Yıllar önce bir öykü yazmıştım ve bir kitabımın içerisinde yer almıştı, bugün de yine aynı yerde durmaktadır. Çeşitli tepkiler verildi olumlu ve olumsuz yönde, ki bu eleştirilerin bir kısmı anlamaya çalışma gereği bile duyulmadan anında yapılmıştı anladığım kadarıyla. Ya düşünmeye bile gerek görmeden abartılı bir biçimde yerilmiş, acımasızca saldırgan bir tutumla karşı karşıya kalmış ya da tersine yüceltilmiş, ideolojik bir yaklaşımla göklere çıkarılmış. Ancak şahsen yeterli bilgi birikimini sağlamadan iki kelimeyi bile asla yan yana getirmediğim için gerekli altyapıya ulaştıktan sonra yazdığımdan emin olarak içim rahattır. Bu nedenle de üzerinden yeterince zaman geçtikten sonra bile yazdığım yazıda ne yaptığımın farkında olarak arkasında durmaya devam ediyorum.  

Tesadüf eseri bir çizim gördüm yakın zamanlarda. Burak Ağdemir'e ait... Biraz araştırdım kendisi çok kaliteli çizimler yapan bir kişi. 

İlginç bir benzerlik... O çizgilerle yapmış aynı şeyi, ben ise bir öyküyle. Aşağıda bahsedeceğim üzere herkesin çok iyi bildiği ve tanıdığı bir şair de bir şiirinde sözcüklerle yapmış bizim yaptığımızı... Yol gösterici kurt aslında Türk kültüründe siyasi bir simge olmanın çok ötesindeki bir kavramdır. Doğru anlaşılırsa mitolojik bir figür olduğu rahatlıkla görülebilir. "Ongun" (bir tür totem) adı verilen kutlu hayvanlar kabilelerin ve kavimlerin soyundan geldiği varlık olarak algılanır ilkel topluluklarda ve hatta bir tür koruyucu ruhtur. Dünyanın pek çok yerinde benzer örneklere sınırsızca rastlanır. Meseleyi anlayabilmek için araştırmak gerekir. Bunlara farklı anlamlar yüklenmesinin ilkel topluluklardaki düşünce yapısından kaynaklandığını söylemek mümkündür, ilgi çekici özellikler bu canlıların kutsal sayılmasında belirleyici unsurdur. Güç, hız, güzellik gibi...

Kurtarıcıların ve önderlerin Türk geleneğinde dâima Bozkurt ile ilişkilendirilmesi en çağdaş ve özgür yorumlarda bile kendisini belli eder. Düşünsel yapının içerisine genetik bir kod gibi işler. Örneğin Nazım Hikmet’in şu dizelerinde Atatürk anlatılmaktadır:

O, saati sordu.

Paşalar “üç” dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mâvi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun kenarına kadar…

Benim yazdığım öyküde kurt mitolojik bir varlık olarak gerçek bir olayın içerisine yerleştirilmiştir. Bahsi geçen sis nedeniyle taarruzun ertelendiği doğrudur. Yaptığım şey tarihi çarpıtmak veya içerisine hurafe katmak değildir, önyargılı zihniyetlerin iddia ettiği üzere. Mitolojik bir anlatıdır. İzlediği filmleri, okuduğu kitapları aklına getirenler anımsayacaktır ki bu sıklıkla Batı kültüründe bile yapılan bir şeydir. Mitler, gerçek olaylara yansıtılır. Kültürel bir zenginliktir bu. 

Burak Ağdemir'in eline sağlık bu muhteşem çizim için...

Gelelim benim yazdığım öyküye...

***

Bir Türk Efsanesi

Türk târihi hep aynı olayı yazar. 

Türk Milleti ne zaman bir var oluş mücâdelesiyle karşı karşıya kalsa Tanrı yol gösterici olarak kutlu bir kurt gönderir. Ortaokullarda, liselerde -maalesef yeteri kadar geniş yer verilmese de- Türk efsâneleri ile ilgili olarak alıntılanan edebi metinlerde görürüz bunun örneklerini. En eski çağlardan başlayarak, Kök-Börü (Gök-Kurt) veya Bozkurt olarak da bilinen bu canlı Türk ve Moğol boylarının neredeyse tamamında kutsal kabul edilmiştir. Büyük Türk Devletlerinin kayıtlarında da önderlerine hep aynı varlığın göründüğünden bahsederler. Mete Han, Attila Han, Alparslan Han için benzer söylentiler vardır. Daha başka Türk liderlerinin kutlu kurt ile karşılaştığından bahsedilir; hem de yalnızca efsanelerde değil, son derece ciddi târihi kaynaklarda. Moğollar Börtö-Şına adını verdikleri ve Gök Tengri tarafından gönderilen kılavuz kurt efsanesini Cengiz Han için anlatırlar. Bazı Türk ve Moğol boyları, soylarının bu kutlu varlıktan türediğine inanırlar. Türklerin İslâmiyet’e girişlerinin erken dönemlerinde bu efsâne biraz şekil değiştirir ama asıl dokusu asla bozulmaz. İslam dinine biraz daha uygun hâle gelir halk kültürü ve halk inanışında. Örneğin, kurdun Allah tarafından gönderilen bir melek olduğu veya kurdu aslında bir meleğin yönlendirdiği vurgulanır mitolojik motifin içerisinde. Ama her defâsında Bozkurt, Türklerin liderinin çadırının önüne gelir ve gideceği yönü ve harekete geçeceği zamanı kendisine gösterir. Ancak bunlardan en ilginci ve en yakın döneme âit olanı, târih kitaplarına geçmeyen bir rivayettir. 

Derler ki, Başkomutan tepede kurulmuş olan çadırında, yokluklar içerisinde geçen mücâdelenin son aşaması olan Büyük Saldırı için doğru zamanı beklemektedir. Aslında ulusun geleceğini tâyin edecek olan bu var oluş saldırısını gecenin sonuna doğru İmsak (yani Sabah Namazı) vaktinde başlatmayı planlamaktadır. Harekete geçme zamânı geldiğinde her yana müthiş bir sis çöker ve bu yüzden sisin kalkması beklenir ve planın uygulanması ertelenir. Bir süre bekledikten sonra Paşa karargah çadırından dışarıya çıkar ve muhtemelen bir sigara yakar. Bu zorunlu gecikmeye canı sıkılmıştır, çünkü o gecenin karanlığı sona ermeden harekete geçmek gerektiğini düşünmektedir, ama bu sis askerin görüş alanını daralttığı için mecbûren bekleyeceğini bildiği için sabırsızlanmaktadır. Fakat her zaman olduğu gibi soğukkanlılığını muhafaza etmekte ve belki de olası yeni alternatif taktikler tasarlamaktadır. Taarruzu erteleyişinin üzerinden yaklaşık bir saat kadar zaman geçmiştir. Sonra birden sisin içerisinde iki çift göz görür. Ama o korkmaz, tam aksine o yöne doğru bir kaç adım daha atar merakla. Bunun üzerine sisin içinden çıkan bir kurt çadırının önüne doğru bir iki adım daha yaklaşır. Hayvan oldukça sakin ve temkinli hareket etmektedir ama onun da korkmadığı apaçık ortadır. Gözlerini hiç ayırmadan karşısındaki kalpaklı öndere bakmaktadır. Paşa’nın içinde derin bir huzur vardır artık. Biraz sonra sis dağılmaya başlar; kurt önce uçurumun kıyısına kadar varır ve aşağıya, ovaya bakar, ardından da karanlığın içine doğru koşarak kaybolur. Başkomutan anlar ki artık doğru zaman gelmiştir. Güneş’in doğuş vakti yaklaşmaktadır. Ama alacakaranlık henüz dağılmamıştır.

Kimbilir belki de mecbûren ve ilâhi bir güç tarafından ayarlanarak beklenen o bir saat, savaş stratejisi açısından şu an târihte geriye doğru baktığımızda asla bilemeyeceğimiz neleri değiştirmiştir...

Bugün tarihsel veriler her ne kadar bu efsaneyi resmi kayıtlarla doğrulayamasa da,  taarruzun ertelenmesine neden olan sisin o gece yaşandığı kesin olarak bilinmekte ve anlatılan rivayetle de örtüşmektedir. Savaşın kazanılmasının ardından paraların üzerine Bozkurt simgesi Türk kültürünün bir unsuru olarak basılır.