Türkiye'de Cumhuriyet kurulduktan sonra 3 toplumsal sınıf daha önce var olmadığı için devlet eliyle oluşturulmuştur.

1. Burjuvazi - Tacir sınıfı

2. Proleterya - İşçi sınıfı

3. Enteljensiya - Aydın sınıfı

 

Bu 3 sınıf tarihsel koşulların ilerleyişi içerisinde kendiliğinden oluşmadığı için ülkemizde sınıf bilincine ulaşamamışlardır. Bu nedenle yaptıkları işe dair dünyayı algılayış biçimlerinde daima hep bir şeyler eksiktir. Toplumsal mücadele ile ortaya çıktıkları ülkelerde ise kültür düzeyleri ve hepsinden öte kendi konumlarıyla ilgili yaklaşımları bile çok farklıdır. Türkiye'deki burjuva sınıfını oluşturması beklenen tacir kesimi tarihsel süreçte soylu sınıfla mücadele ederek onlarla baş etmek zorunda kalmadığı için kendini kültürel alanlarda geliştirmek zorunda hissetmemiştir, en azından böyle bir gereklilik algısı oluşmamıştır. İşçi sınıfı ise zaten bizde vahşi kapitalist dönemi görmediği için sendikalaşma sürecini bile yaşamamıştır ilk başlarda. Sendikaların kuruluş aşamasından sonra bile gerekliliği çok fazla anlaşılmamıştır, o yüzden de bu kuruluşlar hep işlevsiz kalmıştır Türkiye'de. Bireysellik hep ön planda olmuştur.

Rahmetli Attila İlhan'dan dinlediğim bu tespiti kendi cümlelerimle ifade ettim. Kendisi bizdeki aydın sınıfın halktan kopuk olduğunu sıklıkla dile getirmiştir. Oysa ki aydınların amacının halkla bütünleşmek ve onları anlayarak yön vermek olduğunu vurgulamıştır.